Cenevre görüşmelerinin çöküşü ya da tıkanmasına neredeyse şaşıran hiç kimse bulunmuyor. Zeminini siyasetsizliğin, hatta ciddiyetsizliğin oluşturduğu bu görüşmelerin, 2012’den bu yana hiçbir pozitif netice üretememiş olmasının arkasında ‘makul bir gündemin’ bulunmaması yatıyor. Suriye sorununun hızla insani bir krize dönüştüğü ilk günden beri yaşanmakta olan büyük insanlık trajedisini -en azından- durdurmayı hedeflemeyen hiçbir girişimin, daha geniş bir siyasi çözüm için zemin inşa etmesi mümkün değildir.
Krizin kanlı hâle gelmesiyle birlikte, İran, Rusya, Esed ve DAİŞ’in doğrudan, Amerika’nın ise dolaylı bir şekilde sebep olduğu tek somut netice ise sivillerin ve muhaliflerin bulunduğu bölgelerin dışında kalan yerlerde oluşan de facto güvenlik bölgeleridir.
Bu güvenlik bölgelerini sığınak olarak kullanan rejim, korumasız sivilleri katlederken, silahlı muhalifleri de ilan edilmemiş kıskaca sokmuş oldu. Suriye’de kalan 15-16 milyon nüfusun da bu anlamda iki bölgede, yani güvenli ve güvenliği olmayan alanlarda yaşadığını söylemek mümkün. Siviller için uçuşa yasak ya da güvenli bölge girişimlerinin tamamına gösterilen vurdumduymazlığın neticesinde, bugün Cenevre’de gündem bile belirleyemeyen bir siyasetsizlik ortaya çıktı.
Gelinen son noktada, bu manzaranın ortaya çıkardığı -insani ve siyasi- maliyetler veya riskler üzerine yoğunlaşmak yerine, büyük ölçüde komploculuğa savrulan ve Suriye özelinde son beş yıldır onlarcası tarihin çöplüğüne gitmiş jeopolitik akıl ve tuzak arayışları devam etmektedir. Rusya-Amerika ‘ekseninde’ bir neo-Sykes-Picot müdahaleyi tartışanlardan, Türkiye-Suud ekseninde çatışmanın bilinçli bir şekilde büyütüldüğünü iddia edenlere varıncaya kadar teoriler ortaya saçılmış durumda. Her birisinin Suriye kısır döngüsünde kendisini haklı çıkaracak veçhelerinin olmasından dolayı, eksantrik okumalar süregiderken, siyasi çözümün anahtarı olan ‘insani krize müdahale’ buharlaşmaktadır. Adeta Hobbesçu çatışmanın zirvesine ulaşılan Suriye’de, bütün aktörleri orta ve uzun vadede cari durumdan -ne- kazanacaklarını açıklayamaz durumda bulmamız bile bir siyasetin oluşmasına sebep olmamaktadır.
Yaşanan kafa karışıklığını anlamak için, Amerikan Savunma Bakanı Ashton Carter’ın 2 Şubat’ta açıkladığı ‘milli güvenlik tehdit listesi’nin başına Rusya’yı koyduğunu hatırlamak yeterlidir. Tehdit listesinin başındaki Rusya’yla, Suriye’de hâlâ kimsenin ne yapıldığını anlayamadığı ve ancak sahadaki gelişmeler üzerinden -komplolara da savrulacak şekilde- tahminlerde bulunulan bir tutarsızlık süreci ile karşı karşıya olunduğu ortadadır. Rusya’nın DAİŞ dışındaki rejim karşıtı olan bütün unsurlara ve nüfusa karşı ayrım gözetmeksizin sürdürdüğü saldırıların tek hedefi, Suriye’de ayakta kalacak aktör sayısını ikiye indirmektir: Esed ve DAİŞ. Zaten DAİŞ de Suriye krizine mü dahil olduğundan beri, tam da aynı şeyi hayata geçirmeye çalışmaktadır.
Bu tablodan hareketle, Esed-DAİŞ makası kapandıkça üç dinamik güçlenmeye devam edecektir. Birincisi, insani trajedi ve mülteci krizi yeni bir boyut kazanacaktır. Bu durumun hangi boyutlarda olacağını tahmin etmek bile mümkün değildir. Zira kabaca, Suriye’de kalan nüfusun %60’ının Esed-DAİŞ ekseni altında sadece potansiyel mülteci olacakları tahmin edilmektedir. İkincisi, kriz çok daha sıcak bir şekilde sınırdaş bölgesel yansımaları zorlayacaktır. Bölge ülkelerinin Suriye denilince Esed, Rusya, İran, DAİŞ ve PYD gibi aktörlerle doğrudan tehdit ilişkisi içerisine girmeleri kaçınılmaz olacaktır. Üçüncüsü ise Esed-DAİŞ makasını konforlu bir araç olarak kullanan aktörler -başta Amerika- Suriye muhalefetinin olmadığı bir ortamda ekstrem tercihlerle (Suriye’nin Rusya ekseni tarafından işgali veya DAİŞ’in bölgesel penetrasyonuyla) karşı karşıya kalacaklardır. Libya’dan Mısır’a, Irak’tan Ürdün’e DAİŞ’in olduğu ülkelerde yeni bir faza geçilmesi, var olmadığı ülkelerde ise hızlı bir şekilde zuhur etmesi şaşırtıcı olmayacaktır.
Amerika’nın Suriye krizi için ilk özel elçisi olan ve ABD yaklaşımlarını eleştiren tecrübeli isim Frederic Hof’un uyarısıyla söylersek, “Suriye’de olan Suriye’de kalmamaktadır.” Suriye’de makasın kapanması ihtimaline bütün yatırımlarını yapmış olanların bu uyarıyı dikkate alıp almayacağı Suriye krizinin kısa vadede istikâmetini tayin edeceği kadar, orta ve uzun vadede çıkış veya çözüm ihtimalini de belirleyecektir.