Demek Suriye’nin kuzeyinde Kürtler yaşıyor ve ortaya çıkan otorite boşluğunu değerlendirip devlet ya da devletimsi bir yapı için sahneye çıkıyorlar! Aman ne sürpriz!
Türkiye kamuoyundaki bu şaşkınlık ya da öfke, gerçekten samimi bir tepkiyi mi yansıtıyor, bilemiyorum. Ama bildiğim tek gerçek var: Neredeyse yıllardır özellikle de son bir yıldır ‘Suriye’nin şifresinin Kürtler olduğu’nun altını ısrarla çizdiğim.
Şimdi ortaya çıkıp hayretler içinde ‘Suriye’de Kürt devleti kuruluyor, Kuzey Irak’tan sonra sıra Kuzey Suriye’de’ diyenlere olup bitenin kısa geçmişini hatırlatmakta yarar var.
Suriye’deki ayaklanmanın ilk günlerinde Kürtler, mümkün olduğunca sürecin dışında durmaya özen gösterdiler. Hatta Suriyeli Kürt lider Meşal Temmo’nun esrarengiz bir suikastle öldürülmesinin ardından, Irak Kürtlerinin iki önemli ismi Mesut Barzani ve Celal Talabani Suriye Kürtlerine, olup bitenden uzak durmaları ve Beşar Esad’la müzakere tavsiyesinde bulunmuştu.
***
Ancak Temmo suikastı, bir şekilde Kürtleri aktif olarak sahneye çekmeye başladı. Hemen ardından Barzani, Beşar Esad’ın davetini geri çevirdi. Bu süreci şöyle değerlendirmiştim:
‘Birincisi artık Suriye Kürtleri, yaşadıkları ülke üzerindeki hesaplaşmanın aktif bir parçası haline geliyor. İkincisi bu süreçte Kuzey Irak Kürtleriyle aralarındaki yakınlaşma daha da artacak. Üçüncüsü, bu yakınlaşmanın büyük resimdeki hamisi Ankara olacak. Türkiye’nin Suriye politikasının merkezinde bu ülkede yaşayan Kürtler yer alacak. Bölgenin ve tarihin dinamikleriyle baktığınızda doğrusu da bu zaten.’ (Suriye’nin Şifresi Kürtler, Star, 27 Ekim 2011)
Aradan geçen bir yıl içinde gelişmeler yukarıda saydığım başlıklar etrafında gelişti. Geri planda duran Kürtler, bir anda Suriye muhalefetinin en önemli unsuru haline geldiler. Suriye Ulusal Konseyi’nin başına bir Kürt, Abdülbasit Seyda getirildi.
Bu değişimde Türkiye’nin aktif rol oynadığını da ayrıca not edelim. Ulusal Konsey’in önceki lideri Burhan Galyun’un ‘Suriye’de Kürdistan diye bir bölge bulunmuyor. O yüzden Kürtlerin federalizm talebi kabul edilemez’ demecinin ardından geri plana düşürülmesi de tesadüf olmasa gerek.
***
Mesut Barzani, önce Irak’ta Başbakan Nuri Maliki’nin yanlışları ortaya çıkan boşluğu, ardından Suriye’deki gelişmeleri iyi değerlendirdi. Kelimenin tam anlamıyla usta bir satranç oyuncusu gibi hareket etti. Erbil’de önce muhafazakar Kürtleri, ardından PKK’nın Suriye kolu olan PYD’yi bir araya getirdi. Başka bir deyişle bölgesel anlamda Kürtlerin en önemli ismi olduğunu ilan etti.
Suriye ve Irak Kürtleri arasındaki yakınlaşma, birinin diğerinin güvenliği için hamle yapacağı noktalara kadar ulaştı. Daha da hızlanacak, kimsenin kuşkusu olmasın.
Peki ya gelişmelerin üçüncü ayağı, yani Ankara’nın bu sürecin hamisi olması gerçekten mümkün mü?
Önce bir gerçeği kabul edelim. Türkiye’nin gerek tarihsel anlamda, gerekse mevcut şartlarda en kolay yakınlaşabileceği, hatta birlikte hareket edebileceği topluluk Kürtler. Bu durum sadece Suriye değil, Irak Kürtleri için de geçerli.
Şunu da tekrar yazmış olayım. ‘Suriye Kürtlerinin muhafazakar dindar ve Mesut Barzani’ye yakın olan kesimleri de, kendisini PKK ile birlikte ifade edenleri de Türkiye’nin doğal müttefikidir. Bunu bir avantaja ve stratejik derinliğe dönüştürmenin yolu, kendi içimizdeki Kürt sorununda cesur adımlar atmak.’ (Suriye’ye Kürtlerle Bakmak, Star, 7 Mayıs 2012)
Olup biteni soğukkanlı biçimde ve bu dinamiklerle yeniden okumak için hala geç değil. ‘Suriye bölünüyor, Kürt devleti kuruluyor, yeni bir güvenlik sorunu ortaya çıkıyor’ diye hayıflanmanın kimseye bir yararı yok. Aksine bu gelişmeler, Türkiye’nin lehine yönetilebilir, hatta gücünü kat kat artırabilir.
Gelecek cesaret sahiplerinindir.