Çoğumuz farkında değiliz ama Suriye krizi bütün bölgesel dengeleri değiştirdi, uyuyan husumetleri uyandırdı. Artık hiçbir şey eskisi gibi değil. Dolayısıyla Türkiye’nin dış politikasının da eskisi gibi olmasına imkan yok. Türkiye de stratejik aklı olan diğer ülkeler gibi yeni duruma göre pozisyon almak ve kendini ayarlamak zorunda.
Ankara’nın esnek olması, değişen koşullara uyum sağlaması şart. Esneklik ise bazılarımızın zannettiği gibi yenilgi ya da başarısızlık işareti değil. Tam tersine uyum sağlayabilme yeteneğinin göstergesi. İran Suriye savaşını hayat-memat meselesi olarak görürken, Hizbullah açıkça taraf tutmuşken, Rusya Esad’a desteğini sürdürürken, Amerika müdahaleye isteksizken Türkiye’nin siyasetini değiştirmesi kaçınılmaz.
***
Türkiye’de yönetenler kadar artık yönetilenlerin de bu bölgedeki bazı şeylerin değiştiğini görmeleri ve algılamaları gerekiyor. Suriye krizi çözülse de çözülmese de bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Taşlar bir kez yerinden oynadı, bölge ve dünya siyasetinin kırılma noktaları farklılaştı. Esad’ın ülkesinin kuzeyinde attığı bir adım Türkiye’nin Kürt sorununun çözümü yolunda cesur kararlar vermesine, PKK ile uzlaşmasına yol açtı.
Bazılarına göre yüzyıldan fazla bir süredir varlığını hissettiren Kürt-Türk kutuplaşması büyük ölçüde sona erdi. Daha önce Kuzey Irak’la barışan Türkiye, son bir kaç aydır kendi Kürtleriyle de barışma yolunda ilerleme kaydetti. BDP daha şimdiden Türkiye partisi olmaya başladı. Milletvekilleri Taksim’de ağaç kesimine karşı çıkanların yanında yer aldı. Eğer toplu bir siyasi intihara kalkışmazsak, PKK silah bırakacağa, iktidar da Kürtlerin hak ve demokrasi taleplerini karşılayacağa benzer.
Hizbullah ise Suriye krizine açıkça taraf olarak Filistin sorununun niteliğini değiştirdi. Hamas, El Fetih ve Hizbullah farklı kutuplarda yer aldı. Lübnan’daki Filistinli mülteciler ile Hizbullah’ın ilişkileri son derece gergin. Hamas-Hizbullah çatışması dahi olasılık dışı sayılamaz. Lübnan’da yayınlanan Daily Star Hizbullah militanlarının Suriye muhalefetini büyük bir tehdit olarak gördüğünü yazıyor. Sorun belli ki Suriye’nin ikmal yolu olarak algılanmasından çok daha derin.
Diğer yandan Türkiye’de önemli şahsiyetler Hizbulşeytan’dan bahsediyor. Hizbullah İsrail kadar bizim için de sorun olmaya başladı. İsrail’in Suriye’deki askeri operasyonları -eleştirsek de- bizim işimize yaradı. İsrail ve Türkiye Mavi Marmara Gemisi kurbanlarına verilecek tazminatlar konusunda anlaşırsa, Başbakan Erdoğan yapmayı düşündüğü Gazze ziyaretini Kudüs ve Ramallah’ı da mutlu edecek şekilde planlarsa, Filistin sorunu bambaşka bir hale dönüşecek.
Unutmayalım ki Amerikan Dışişleri Bakanı Kerry’nin çabası, Mısır’ın desteği, Arap Barış İnisiyatifi’ne sağlanan esneklik sayesinde Filistin sorununun çözümü ve/veya yönetimi şimdi daha kolay. Türkiye’de Hamas üstündeki ağırlığını kullanırsa bölgenin yeni dengeleri Kürt sorunu gibi Filistin sorununun çözümü yolunda ilerlenmesini sağlayabilir. Bu da bölgedeki İran etkisinin azalmasına yol açar.
***
Türkiye’nin Suriye krizini yönetebilmesi, krizin doğurduğu fırsatlardan yararlanabilmesi için bir bütün olarak Kürt ve Filistin sorunlarına bakışını değiştirmesi gerekiyor. Bölgeyi PKK ve Filistin üstünden okumamızın koşulları ortadan kalktı. İsrail, bölge siyasetini üstünden yönetebileceğimiz, karşıtlığı sayesinde etkimizi arttırabileceğimiz bir aktör olmaktan çıktı.
Şimdi karşımızda çok daha büyük tehdit ve tehlikeler var. Mezhep çatışması, kitle imha silahlarının bize de zarar vermesi, şiddetini dinle tanımlayan radikal unsurların Türkiye’de de eylem yapması bunlardan sadece bazıları. Adana Emniyet Müdürlüğü’nün gerçekleştirdiği El Nusra operasyonunda 2 kilo sarin gazı bulunması ne gibi sorunlarla baş etmek zorunda olduğumuzu göstermeye yeter sanırım...