Suriye’de “berbat” bir oyunla karşı karşıyayız. Yeni bir “Mısır sendromu” yaşıyoruz. Dünya, suçlu ve suç aletini tespit etti, şimdi, suçluyu serbest bırakıyor, suç aletine el koymakla yetiniyor. Bu olacak bir iş değil. O zaman, bu ülkedeki gelişmelerin perde arkasını masaya yatırmanın tam zamanıdır.
1-“Dünya güçleri”, Esed’in gitmesini, fakat rejimin kalmasını istiyor. Amaç, Esed’in olmadığı rejimle muhalefeti birlikte çalışmaya zorlayıp, Yemen’de olduğu gibi “hibrit” bir yönetim biçimi oluşturmak.
120 üyeli Suriye’nin Dostları Grubu’nun 11 üyeden oluşan bir “çekirdek grubu” var: ABD, İngiltere, Fransa, Suriye, Almanya, İtalya, Suudi Arabistan, Katar, BAE, Ürdün, Mısır. Türkiye 11’nci ülke. Özgür Suriye Ordusu’na(ÖSO) dönük yardım çalışmaları, bu grubun Türkiye’deki karargahından yürütülüyor, Amerika koordinasyon başkanlığını üstlenmiş durumda.
Bu çekirdek gruptan yalnız 2 ülke, Türkiye ve Katar, “Özgür Suriye Ordusu savaşı kazansın, rejim gitsin, yerine demokratik, laik, çağdaş hukuk devleti olarak yeni bir Suriye doğsun” çizgisinde.
Suudi Arabistan, Ürdün, BAE ve Mısır, “demokratik” Suriye’ye karşılar. Mursi döneminde Mısır, Türkiye ve Katar’ın yanındaydı, devirdiler, dengeler değişti.
ABD, işin başından bu yana Suriye muhalefetine “samimi” açıklamayı yapan devlet. ABD’nin Şam Büyükelçisi Robert Ford’un devrimin başlangıcında Suriye Ulusal Koalisyonu’na söylediği, “Bu bizim meselemiz değil, Suriyelilerin meselesidir, aktif olarak görev almamız söz konusu değil, sizin ezilmenizi önleriz, ama Baas’ın yıkılması için de bir şey yapmayız” çizgisinde duruyor.
Almanya, Rusya ile ittifak halinde, Baas rejiminin yerinde kalmasını açıkça isteyen bir stratejiye sahip, İtalya’yı da yanına çekmiş durumda. Fransa, konuşuyor, hiçbir şey yapmıyor, İngiltere ise yapıyor gibi gözüküp, sürekli “top “dolaştırıyor...”
El-Kaide bağlantılı olarak adlandırılan Nusra Cephesi’nin lider kadrosu, ABD’nin Küba’daki Guantanamo Esir Kampı’ndaydılar. ABD bu isimleri Suriye muhaberatına verdi, 2012’de bir bombalı saldırıda ölen Savunma Bakan Vekili Asıf Şevket’ in kontrolünde cezaevine konuldular. Şevket, 2001 ayaklanması başladığı an bu isimleri serbest bıraktı ve ÖSO’dan bağımsız örgütlenmelerinin yolunu açan Baas rejiminin bu önemli istihbaratçısı oldu.
Diğer El-Kaide bağlantılı grup, Irak-Şam İslam Devleti (ISID) savaşçılarının 100’e yakın ilk grubu İran üzerinden Irak’a, oradan da Maliki’nin yardımıyla Suriye’ye girdi. Irak ve Pakistan’da yaşanılan iki cezaevi firarıyla grubun savaşçı sayısı 1.500’ü buldu. Sünni/radikal çizgide olmasına karşın, Suriye’deki varlığını Şii güçlerin desteğine borçlu.
Özellikle ISID şu iki na hedefe hizmet ediyor: a- İran Devrim Muhafızları ile Hizbullah savaşçılarının Suriye’deki varlığına meşruiyet kazandırmak, b- Gerçekleştirip internete koydukları vahşi infazlar ile dünya kamuoyunda, aslında demokratik bir Suriye için mücadele eden gerçek Suriye muhalefeti hakkında soru işaretleri yaratmak.
Türkiye’nin durumu...
2- Suriye dış politikasını Putin’e, ordusunu da Hamaney’e teslim etmiş durumda. İran, dünyanın gözü önünde Suriye’ye yerleşti. El-Kaide’nin 3 bin savaşçısı ile ilgilenen Batı, Hizbullah ve İran Devrim Muhafızları’nın toplam 60 bin savaşçısını konuşmuyor.
İsrail, “tırnakları sökülmüş” Baas’tan memnun. Baas’ın bu haliyle kalması için Moskova ve Washington’daki lobilerini iyi kullanıyor, Ürdün’ün Suriye politikasını kendi belirliyor.
Türkiye karar aşamasında. Gelişmenin Bosna Savaşı’na benzediğini anlamış durumda. Ya, içinde bulunduğu ittifaklar ile birlikte hareket etmeye devam edecek, ya da, tıpkı Bosna’da olduğu gibi ulusal güvenliği için “tek taraflı” adımlar atacak. Ankara, bir gerçeği görüyor: ÖSO cephede güçlendirilmezse bu savaşın adil bir sonucu yok, ortalık Baas ordusu, El-Kaide ve Hizbullah’a kalacak.
SON SÖZ: Türkiye, “küresel güçlerin Suriye senaryosunu” kabullenebilecek lükse sahip değil. Bu senaryo, yalnız Suriye’yi değil, Türkiye’yi de vurur. Mısır ve Suriye’de ABD-Rusya-AB üçgeninde şekillenen anti-demokratik küresel strateji ile karşı karşıyayız, işimizin zor olduğunu bilmek durumundayız. Atacağımız her adımda, kendi sokaklarımızda çok ciddi sorunlarla karşılaşacağımız “küresel güçlerin” bizi içimize kapatmaya çalışacağı bir dönem bu...