2004 yılında yayınlanan bir belgesel ABD'de yükselen neo-concervatizm (yeni muhafazakarlık) ile radikal İslamcı (el-kaide) arasındaki paralel yükselişi irdeler.
The Power of Nightmares: The Rise of the Politics of Fear (Kabusların Gücü: Korku Politikasının Yükselişi) adlı belgesel Adam Curtis tarafından yazılıp yönetilmiş.
Leo Strauss (Neo-muhafazakârlığın fikir babası olarak kabul edilen Alman asıllı siyaset teorisyeni) ve ABD siyasetine yön veren Paul Wolfowitz, Donald Rumsfeld, Richard Perle, Irving Kristol, Francis Fukuyama gibi isimler üzerinde duruluyor.
Seyyid Kutub - Ayman el-Zewahiri - Usama bin Laden, Abdullah Azzam gibi İslam dünyasında fikirleri ev eylemleriyle öne çıkan aktörlere karşı ABD'de neoconların geliştirdiği taktikler ve bir yandan da abartılan radikal-cihadist hareketler mercek altına alınmış.
Bu tür araştırma ve belgesellerde verilmek istenen mesajları sorgulamak gerekli ancak yine de bakış açısını zenginleştirmek isteyen meraklılara tavsiye ediyorum.
HTŞ KİMİN HALEP KİMİN?
Suriye'de yaşanan süreç bizim kamuoyunda bir tartışma başlattı. Muhalif gruplar içerisinde yer alan ancak Türkiye'nin terör örgütü listesindeki HTŞ'nin sahadaki varlığı bir tartışma başlattı. Türk Dışişlerinin bu süreci kabul etmediğini biliyoruz. Buna rağmen sosyal medyada Halep heyecan yarattı. Bundan sonraki adımın Hama ve Humus olduğunu söyleyen gazeteciler öne çıkmaya başladı. Bu şehirler hem tarihsel boyutuyla hem de yakın dönem siyasi eylemiyle öne çıkmış şehirler.
Halep bölgesi zaten birçok Anadolu Türkmeninin kışlak sahasıydı. Tarihçilerin Hocası Faruk Sümer'in Oğuzlar kitabında tek tek yer alır. Beğdili, Bayat, Kınık, Eymür, Döğer, Karakoyunlu, Avşar, İnallu gibi Türkmen boyları Halep'ten Çukurova'ya, Orta Anadolu'ya iskan edilmişlerdi.
1982 yılında Hafız Esad döneminde Hama'da yaşananları bir romanda okumuştum. Çocukken elime geçen bu roman Şehit Hama adını taşıyordu. Zeki Pakalın imzasını taşıyan (Hamalı, Mushaflar ve Bombalar) kitaplarda Hama olayları trajik bir dille anlatılır. İhvan hareketiyle Hafız Esad arasındaki büyük kavga esnasında çok kan akmıştı. Bu kitapların Türkiye'de milyonlarca basıldığını ve dağıtıldığını düşünüyorum. Genç yaşta ölen ve birçok
tercüme kitap yayınlayan Zeki Pakalın'a dair detaylı bilgi bulamadım ne yazık ki. Soğuk Savaş döneminde bizde Suriye algısını etkileyen bir kitap olduğunu düşünüyorum.
Dünya medyasında HTŞ'yi Türkiye'ye mâl etmeye çalışan bir dil mevcut. Buna dikkat etmek gerekiyor. HTŞ ve benzeri grupların Ukrayna savaşıyla ilişkilerine vurgu yapmıştık bu köşede. Ayrıca yabancı savaşçıların yarın dünyanın farklı başkentlerinde neler yapacağını da bilmiyoruz.
Ankara'nın temkinli duruşu Astana sürecindeki yapıcı pozisyonu önemliydi. Suriye lideri Esad'ın İran etkisinden kurtulmasını daha çok Suudi Arabistan ve BAE istiyor. Bu sebeple Esad'ın yerinde kalarak Arap dünyasına dönmesi konusunda Körfez ısrarcı. Bu gelişmeleri sorgularken yerel ve küresel aktörleri ayrı ayrı çıkarlarıyla birlikte düşünmek zorundayız. Bazen rakiplerinizle aynı safta yer alabilirsiniz. Devletlerin milletlerden farkı soğukkanlı olmalarıdır.
Ankara geçtiğimiz aylarda (diyalog sürecinde) çekilme koşulunu öne süren Esad'ın Halep sonrası elinin zayıfladığını görüyor.
Sahada kimin nereyi nasıl zapt ettiği elbette önemli ancak demografik koşullar ve şehirlerin tarihsel kimliği masada öne çıkacaktır.
Önümüzdeki tehlike ise Suriye sahasında yaşananları Şii-Sünni, Kürt-Türk çatışması olarak yansıtmak isteyenler. Suriye'yi yeterince bilmeyenlerin ithal zihinlerle bir mezhep ve etnik savaş istediklerini biliyoruz. Ankara da bu tuzağa düşmeyecek kadar tecrübeye sahip aklın olduğuna inanıyorum.