Korkunç bir video: Esed’in askeri, elinde elektrikli testere, esir bir devrimciye “Rabbinin Esed olduğunu söyle!” diye bağırıyor. Sonra da devrimciyi doğruyor... İşte İran yönetiminin ısrarla savunduğu aşağılık rejim!
Neymiş? “Direniş hattı”ymış! Yahu, direnişin konusu Filistin değil mi? Filistin’de direnişin 1 numaralı otoritesi HAMAS değil mi? HAMAS, Suriye Devrimi’ni desteklemiyor mu? Esed rejimi HAMAS’ın Şam’daki yazıhanelerine ve HAMAS liderlerinin Şam’daki evlerine baskınlar düzenlemiyor mu? İran yönetiminin davası gerçekten Filistin direnişinin selameti ise, HAMAS’a sahip çıkması gerekmez mi?
Belli ki, mesele Filistin’in kurtuluşundan ziyade İran’ın güvenliği. Nitekim Lübnan Hizbullahı’nın ilk genel sekreteri Şeyh Subhi Et-Tufeyli, bu örgütün zaman içinde tamamen İran’ın kontrolüne girdiğini ve bunun sonucu olarak Filistin topraklarının kurtuluşu için sürekli mücadele yerine sadece İran’ın menfaatleri öyle gerektirdiğinde savaşma yoluna gittiğini ileri sürüyor.
O da güzel. İran’ın güvenliği de önemli. Elhamdülillah Müslümanız ve İranlı kardeşlerimizin güvenliğini kendi güvenliğimiz olarak görürüz. Keşke İran yönetimi de Suriye halkının derdini kendi derdi olarak görseydi, Suriye Devrimi’ne sahip çıksaydı, Esed yerine devrimcilerin gönlünü kazanmaya çalışsaydı.
2006’daki 33 gün Savaşı sırasında İsrail’e karşı Hizbullah’a destek için yürüyen ve “Vur Hizbullah vur, Telaviv’i vur” diye slogan atan Suriyelilerle bugün Esed rejimini yıkmak için yürüyen Suriyeliler aynı Suriyeliler. Halep’in Müslüman ahalisinin tamamına yakını Sünni’dir; o savaş sırasında en çok Lübnanlı Şii mülteciyi onlar ağırladılar, “Irak’taki Şii-Sünni savaşı utancını bastırmaya çalışıyoruz” diyerek...
Mescid-i Aksa’ya adanmışlığı şüphe götürmeyen ve kâfir emperyalistlerin karşısında mezhep taassubunun zerresine meyletmeden Şii kardeşlerinin yanında durma iradesini açıkça ortaya koyan bu güzel halkı bırakıp da, Colan karşılığında ilişkileri düzeltmek için İsrail’le masaya oturan Esed rejimine dört elle sarılmak nasıl bir akıl tutulmasının neticesidir? Zalim diktatör Esed’in yanında yer alarak ABD’nin de buğzettiği Suriyeli mücahitlerin kelime-i tevhid ve tekbir nidalarını bastırmaya çalışmak, “İslam Cumhuriyeti” sıfatı taşıyan bir devletin yönetimine yakışıyor mu?
Dikkat buyurun, “İran yönetimi” diyorum, “İran” demiyorum. Hele “Şiiler” hiç demiyorum. Çeşitli vesilelerle yaptıkları gösterilerde Suriye Devrimi’ne destek sloganları atan İranlı Şii kardeşlerimize selam olsun. Lübnan Hizbullahı Genel Sekreteri Nasrullah’ın “İrancı”lığına “İslamcı”lıkla karşılık vererek Suriye Devrimi’ne sahip çıkan Lübnanlı Şii kardeşlerimize de selam olsun.
İran Eski Cumhurbaşkanı Hatemi’nin müsteşarlığını yapan Muhammed Şeriati, Anadolu Ajansı’na verdiği beyanatta dedi ki: “Suriye rejimini destekleyen İran tutumu, halk desteğinden yoksun. Suriyelilerin kanı caddelerde akıtıldığı ve halkın da bunun karşısında mücadele verdiği sürece değişikliğin önü kapanmamıştır ve devrimciler kazanacaktır.”
Şeyh Tufeyli ile Lübnan’ın önde gelen Şii âlimlerinden Ali Fadlullah, Hani El-Fahs ve Hasan El-Emin’in AA’ya verdiği demeçleri de okuyalım.
Tufeyli: “Hizbullah ve Emel hareketlerine mensup olmayan diğer Lübnanlı Şiilerin sesi çok fazla duyulmuyor olsa da biz kesinlikle Suriye yönetiminin karşısındayız.”
Fadlullah: “Rejim tarafından zulme maruz bırakılan Suriye halkının haklı taleplerini destekliyoruz. Biz ne Sünni bloğu ne de Şii hilalinden yanayız. İslam birliğinden yanayız.”
Fahs: “Suriye’de yaşananlar artık suç olmanın ötesine geçip korkunç bir faciaya dönüştü. Suriye Devrimi’ne destek vermekte geç kalındı.”
Emin: “Suriye Devrimi, adil ve yetkinin halkta olduğu yeni bir Suriye doğuracak. Şiiler, zalimlere karşı mazlumun yanında olmalıdır. Zalimlerin yanında yer almak Şiiliğin temel niteliklerini yok eder.”
Suriye Devrimi’ni savunmayı Sünni taassubu ve mezhep savaşı kışkırtıcılığı gibi göstermeye çalışan arkadaşlarımız, Ehl-i Şia’dan gelen bu şahane demeçlere ne diyorlar acaba?