BM ve Arap Birliği Suriye Özel Temsilcisi Kofi Annan salı günü BM Güvenlik Konseyi’ne, Suriye’nin topyekün bir iç savaşa sürüklenmesini engelleyecek son umudun çırpınmakta olan barış planı olduğunu söyledi. Fakat bir ay önce üzerinde resmi olarak mutabakata varılan ateşkese rağmen, Annan’ın ateşkes ve politik diyalog planının çatışmaları durduramamasının sebebi, gerçekte Suriye’nin zaten gittikçe daha da şiddetlenen bir iç savaşın içinde olması. Son vahşet, perşembe günü Şam’daki büyük araba bombalama saldırısıydı.
Suriye’deki ayaklanmanın başlamasından yaklaşık 15 ay sonra Başkan Beşar Esad’ın kendini, Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek ve Libyalı Muammer Kaddafi’nin kaderlerinden etkin biçimde kurtardığı açık. Bunun yerine Esad, eski Sırp diktatörü Slobodan Miloseviç’in yolunu seçti. Günümüzde Suriye, Arap Baharı’ndan çok 90lar’ın başındaki Balkan savaşlarının bir yansıması gibi görünüyor. Bu acımasız sivil çatışma, rakip toplulukları mezhep temelinde birbiriyle karşı karşıya getiriyor. Bu esnada, yabancı diplomatların önerdikleri barış girişimleri bocalarken ve ateşkesler ihlal edilirken, Batılı güçler felç olmuş görünüyorlar. Ölü sayısı 9000’i geçti ve artmaya devam ediyor; fakat yabancı başkentlerdeki aciliyet taşıyan üsluba rağmen, dış müdahale ihtimali hala uzak görünüyor.
***
Neredeyse yirmi yıl önce, Yugoslavya’nın parçalanması sırasında, Başkan Slobodan Miloseviç liderliğindeki Sırp güçleri ve onun Boşnak-Sırp çırakları, Bosna’yı bölmek ve Sırp kontrolündeki bölgeyi genişletmek için korkunç bir etnik temizlik harekatıyla savaş başlattılar. Yıllar süren acımasız şiddetin ve başarısız barış planlarının sonunda NATO, 1994’de uçuşa yasak bölge ilan etti. Müdahalesini kuvvetlendirdi ve sonunda tarafların Kasım 1995’de Dayton, Ohio’da imzaladıkları ve memnun etmeyen bir güç paylaşım anlaşmasını kabul ettirdi. Savaşı çıkaran o olduğu halde Miloseviç, kendini barış için vazgeçilmez kıldı. Miloseviç’in devrilmesi ve Lahey’de savaş suçları mahkemesine çıkarılması için, adaletin beş yıl kadar daha beklemesi gerekti.
Bir halk ayaklanmasıyla karşı karşıya kalan Esad, Kaddafi yerine Miloseviç olmayı tercih etti: Güvenlik güçlerini ve mezhepçi sivil milislerini etrafa saldı ve muhalefeti silahlanma konusunda kışkırttı. Suriye’nin çatışma hatları, mezhep çizgisi üzerine çizilmişti ve bu Esad’ı barış için vazgeçilmez yaptı. Annan’ın planı; Esad’ın iktidardan inmesini değil, ateşkesi uygulamasını gerektiriyordu. Hükümet tabii ki muhalefetin kalelerine saldırmaya devam ediyor; ancak anlatısı ve diplomatik konumu karşı tarafın, özellikle cihadçı unsurların devam ettirdiği şiddet ile güçleniyor. Ve hükümet, askeri kapasitesi rakiplerinden katbekat üstün olduğundan, şiddet coğrafyasında kazanacağı konusunda kendine güveniyor.
Kaddafi’nin aksine Esad, herhangi bir dış müdahalenin karşısında olan Rusya ve Çin’in güçlü diplomatik desteğinden ve İran’ın askeri ve ekonomik yardımlarından faydalanıyor. ABD ve Avrupa, kendi ekonomik krizlerine ve seçim dönemlerine odaklanmış durumdalar; askeri sefer düzenlemek için iştahları, Irak ve Afganistan sebebiyle tükenmiş durumda. Libya’ya NATO müdahalesinin en büyük destekçisi olan Fransız Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy seçimleri kaybetti ve François Hollande açıkça Fransa’nın, Güvenlik Konseyi onayı olmaksızın Suriye’de askeri bir harekatı desteklemeyeceğini belirtti. Çin ve Rusya ise bunu engelleyecektir. Türkiye’deki Suriye mülteci kamplarının kalıcı tesisler hissi verdikleri gerçeği, Suriye’nin en güçlü komşusunun da ülkeye girip Esad’ı devirmeyi düşünmediğinin altını çiziyor.
Annan’ın arabuluculuk çabalarının sınırları ortada; sürüncemede bir savaş görünüyor. Bosna örneği, Suriye’deki krizin şimdiki haliyle uzun süre devam edebileceği hissini veriyor. Komşu Lübnan’da yaklaşık yirmi yıl devam ettiği gibi, bir mezhepsel savaş uzun yıllar devam edebilir.
Geçen hafta Beyaz Saray Sözcüsü Jay Carney, “Eğer rejim inat etmeye devam ederse, uluslararası toplum yenilgiyi kabul etmek zorunda... Planın henüz başarılı olamadığını inkar etmiyoruz, bu açık.” derken, sesinde bir miktar teslimiyet vardı. Tabii ki Carney başarısızlığı kabul ederek, uluslararası toplumun bir alternatif bulması gerektiğine işaret etti. Fakat ciddi anlamda farklı bir B planının yakınlarda ortaya çıkacağına dair bir işaret yok. Bosna’da bunun olması yıllar aldı ve sonrasında bile çözüm bir mutlu sondan çok, kötü bir durumdan mümkün olanın en iyisini çıkarmaktı.
* Bu yazı STAR Gazetesi için kaleme alınmıştır.
>>YAZARIN İNGİLİZCE YAZISI İÇİN TIKLAYINIZ.