Suriye Kürdistan’ı diye bir yer var mı, Suriye’de geçen yüzyılın başında, Hoybun cemiyetini kurarak, Kürt siyasi hareketini başlatan Kürt aydınları, siyasi aktörler, kendi aralarında yaptıkları tartışmalarda bu kavramı kullanıyorlar mıydı?
PKK Kadrolarının 1980’li yıllarda, Öcalan’ın liderliğinde Suriye’ye yerleşmesi, Suriye Kürt hareketini nasıl etkiledi?
Bu sorulara gerçekçi cevaplar verilmeden, sanırım sınırda meydana gelen gelişmeleri anlamak mümkün olmaz.
Thomas Schmidinger, Mazlum Bagok Kürt Gazetecilik Ödülü kazanan, ‘Suriye Kürdistanında Savaş ve Devrim-Rojava’dan Sesler Analizler-’ isimli kitabında bu sorulara ayrıntılı cevaplar aramış-konuyla ilgilenenlere tavsiye ederim- şöyle diyor:
“Suriyeli Kürtler açısından, rejimin PKK’yi desteklemesi ve Şam rejimine değil Türkiye’ye yönelik olduğu için Suriye’deki faaliyetlerine göz yumması, öncelikle önemlidir. Suriye’deki Kürt partileri de 1980’li yıllarda rejimin kırmızı çizgilerini onaylayıp, Suriye’de ‘Kürtler’in olduğu ama Kürdistan’ın olmadığı’ görüşünü benimsediler. PKK ise bu konuda daha da ileri giderek, Suriye’de aslında , ‘Suriyeli Kürtler’in değil, sadece Türkiye asıllı Kürt mültecilerin bulunduğu’ görüşünü benimsedi.”
Peki Baas rejimi ne oldu da kendi kırmızı çizgilerini unuttu, ve ‘Suriye Kürdistanı’ nı isteyen bir grupla anlaştı?
Adım adım gidelim isterseniz:
-PYD, Suriyeli Kürtler’in değil, Türkiye’den ‘mülteci ‘ olarak giden PKK’li Kürtler’in kurduğu bir örgüttür.
-Baba Esat’ın 80’li yıllarda, PKK’ye Bekaa’da üs vermesi süreci, oğul Esat’ın, rejimi kurtarmak adına, aynı PKK’ye Suriye’nin bir parçasını vermesiyle sonuçlanmıştır.
-Bekaa’da verilen üssün gerekçesi , GAP’la beraber kontrol altına alınan Fırat’ın suları ve Hatay idi. Bugün oğul Esat’ın PKK/PYD’ye teslim ettiği teritoryal bölgenin gerekçesi, Türkiye’yi kuşatmak/cezalandırmak ve Suriye’deki Kürt nüfusun rejime karşı ayaklanmanın saflarını terk etmesini sağlamaktı.
-Nitekim öyle de oldu. Mişel Temo’nun öldürülmesinden sonra başlayan yeni süreçte, Kürtler rejime karşı yaptıkları gösterileri sona erdirdiler ve pasifleştirilip sindirildiler.
Kürdistan Federe Bölgesinin inşa süreciyle, Rojava/Kantonlar sürecinin inşa süreci, bu bakımdan, çok farklı ve çok özgün koşullarda gerçekleşmiş süreçlerdir. İnşacıların Kürt olmasının dışında bu iki ‘ulusal inşa sürecinin’ birbiriyle alakalı olduğu söylenemez.
Özetle ifade etmek gerekirse, Irak Kürdistan’ı siyasi bir coğrafya ve alan olarak, geçen yüzyıldan bu yana Barzani ailesinin önce Osmanlılara sonra da Irak kurulunca Irak devletine karşı verdiği otonomi mücadelesiyle ortaya çıktı ve yüzyıl sonra, Körfez savaşlarının yarattığı uygun jeopolitik ortam içinde son şeklini aldı: De fakto bir federasyon. Bu de-fakto federasyon Saddam 2003 yılında devrilince anayasal bir statüye kavuştu.
KDP’nin muhafazakar -demokrat çizgisi, terörizme kapalı mücadele anlayışı, komşu ülkelerdeki Kürt siyasi hareketleriyle örgütsel bir bağ içinde görülmekten kaçınması, bu anlamda irredentalist politikalardan uzak durması, Molla Mustafa Barzani’nin anti-komünist tavır ve mesajları, işte bütün bunlar, Batı’ya ve komşu ülke Türkiye’ye yaklaşmayı mümkün kılan faktörler oldu.
Kürdistan Federal Bölgesinin aksine, Rojava/Kantonların kuruluş sürecini sağlayan partinin, anavatanı Suriye değil, Türkiye’dir. PYD, PKK’nın kardeş örgütü olmanın ötesinde, PKK’nın kurup büyüttüğü bir örgüttür. Kararları Kandil’de alınır ve uygulanır. Hikaye 2004 yılında farklı bir safhaya taşındı.
Devrimi bastırmak için Esat’ın yaptığı ilk icraat, Talabani’den yardım istemek oldu. Talabani’nin arabuluculuğuyla Esat ve PKK/PYD liderleri, Kürtler’in yoğun olarak yaşadığı şehirlerin PYD’ye bırakılması karşılığında anlaştılar. O anlaşmanın sonucu olarak Kürtler, Esat’a karşı başlayan ayaklanmanın dışında kaldı. Kantonlar bu temelde ve Esat’ın izniyle inşa edildi.
YPG saflarında savaşan insanların büyük bir bölümü Türkiyeli. Sadece seçim dönemindeki iki ay boyunca YPG’ye katılan veya bir şekilde katılması sağlanan Türkiyelilerin sayısının 25 bin civarında olduğu belirtiliyor.
PYD’nin Esat rejimine ve uluslararası aktörlere verdiği bağlayıcı taahhütler nedeniyle, Türkiye’nin, Irak Kürdistanı ve KDP’yle kurduğu siyasi ilişkilerin bir benzerini PYD’yle geliştirmesi, mümkün olmazdı. Muhatabının siyasi pozisyonu buna elveren bir pozisyon değildi. Esat iktidarda kaldıkça, bu tablo değişmez. Türkiye zor bir süreçten geçiyor..