PKK 11 Temmuz’da çatışmasızlığa son verdiğini açıkladıktan ve Suruç katliamını bahane ederek iki polisi uykusunda katlettikten sonra yaşananlara bakın. İki seçim arasında Cizre, Silvan, Silopi, Lice gibi yerlerde hendekler kazarak, hendekleri patlayıcılarla tuzaklayarak sözde öz yönetim alanları oluşturdular. Kobani’de eğitim gören genç PKK’lıları sahaya sürdüler.
Silahlı unsurların sınır dışına çıkarılması kararının İmralı tarafından duyurulduğu 2013 yılında yapılandırıldı genç PKK’lıların örgütü YDGH.
Yani bugün roketatarlarla polis-asker katledenlerin, Kürtleri evlerinden edenlerin, sivil halkı canlı kalkan olarak kullananların, cami yakanların savaş stratejisi, Kürt halkının barış umuduyla meydanları doldurduğu, Nevroz’da milyonların barış için halay çektiği o günlerde planlanmaya başlanmış.
Daha açık söyleyelim, PKK sadece çözüm sürecinin muhatabı olan aktörleri değil, Kürt halkını da kandırmış. Kendi örgüt çıkarlarına Kürtleri alet etmiş.
Siyasetin sonuna kadar açılmış olan yolundan alabildiğince yürüyen HDP ise bu savaş stratejisini tabana yaymakla gerek belediye hizmetleri, gerek PKK’nın güdümündeki toplumsal örgütler marifetiyle Kürtleri yeri geldiğinde savaş nizamına sokmakla görevliymiş.
Suriye’deki iç savaşı Türkiye’ye taşımak bütün olup bitenin aslında temel sebebi. PKK’nın Kürtler üzerinde kayıtsız şartsız tek egemen olması için iç savaş mekaniğinin harekete geçirilmesi gerekiyordu. Belediyelerin çoğunluğu DBP’de iken, HDP 80 vekille Meclis’e girmişken, şiddetin yeniden tırmandırılmasının Kürt siyasetine kaybettireceği de bu kadar net ortada iken “PKK ne yapmaya çalışıyor?” sorusunun cevabı tam da burada işte: Suriye iç savaşını Türkiye’ye taşımak ve fiili kantonlaşmalarla egemenlik kurmak.
PKK terörü dolayısıyla ülkenin batısında meydana gelen huzursuzluğun Kürtlere yönelik saldırı ve yağmalamalara dönüşme ihtimali ise PKK’nın en çok arzu ettiği şeydi. Batı illerinde yaşayan Kürtlerin huzursuz olmasını ve doğuya Kürt göçünün başlamasını arzu ediyordu PKK.
Ama halklar her zamanki gibi sağduyu ile davrandı ve PKK’nın Kürt halkı üzerinde kurmaya çalıştığı esaret ilişkisini fark ederek PKK’ya olan nefretini Kürt komşusuna yansıtmaması gerektiğini bildi.
PKK’nın iç savaş stratejisi ilk darbeyi o zaman aldı.
Yeni bir 7-8 Ekim planladılar
Teslim edelim, bunda devletin eski devlet olmamasının payı büyük. Sivillerin rehin alındığı ve canlı kalkana dönüştürüldüğü hendek teröründe devlet vatandaşının yanında olduğunu hissettirebildi. Sokağa çıkma yasağının değil PKK’nın mağduru olduğunu dile getirmekten de sakınmadı. Bu süreçte ne HDP’nin, ne PKK’nın ayaklanma çağrılarına karşılık verdi. HDP’nin Figen Yüksekdağ, Nesrin Aydoğan gibi ithal vekillerinin “hendekleri halk kazıyor” yalanlarını açığa düşürdü.
Sözün özü, Kürt halkı PKK ve HDP’ye yüksek sesle ‘cana kıyanlarla, Kur’an yakanlarla, cami yıkanlarla işimiz olmaz’ dedi.
PKK’nın iç savaş hayallerini bu sefer de Kürtler suya düşürmüş oldu.
Kırsalda gücünü kaybeden, zorlu kış şartlarında daha da zayıflayacak olan, şehir merkezlerine intikal yolları da kapanan PKK belli ki iki üç ilçede kazdığı hendeklere sıkışıp kalmış vaziyette.
Zaten kaybetmiş olan PKK’nın son hamlesi ise verebileceği maksimum zararı vermek.
Son umutları yeni bir 7-8 Ekim yaratabilmekti. Hem sivil kayıplara sebep olmak, bu vesileyle hendeklere sıkışmış “genç PKK’lıları” da kurtarmak istiyorlardı.
Devletin kontrolü kaybetmesi için son bir umut işte...
Ama halk yine yalnız bıraktı bunları.