Son yıllarda gençlerin hissettiği değersizlik duygusu ve hızlıca orta sınıfa tutunma arzusu onları yurtdışına sürüklüyor. Kanada, ABD, Almanya gibi ülkelere gidip orada hak ettiği değeri bulacağına, maaşı alacağına inanmaktalar. Mühendislik, tıp, genetik gibi alanlarda belki bu mümkün ancak sosyal bilimlerde bu iş daha zorlu bir yola sahip. Kuşkusuz yurtdışında çok kıymetli hocalarımız ve bilim insanlarımız görev yapıyor ve çalıştıkları yerlere değer katıyorlar. Ancak bazı olaylar dikkatimizi çekmekten de geri durmuyor.
Oryantalizm, Şarkla meşgul geniş bir sahadır. Doğu'yu keşfetme, anlama, tanımlama, konumlandırma, eğitme, hüküm verme gibi görevleri vardır. Batı ile Doğu arasındaki ontolojik ve epistemolojik ayrıma dayanan bir düşünme biçimidir.
Avrupalılar için başlangıçta seyyahların notlarıyla şekillenen ön yargısız bilgi kendini fark etmeyi ve öz eleştiri yapmayı sağlıyordu. Özellikle İncil'in doğudaki versiyonlarını incelemek, semitik filolojiyi, Levant, Sümer, Babil inançlarını öğrenmek oldukça faydalıydı. Arapların dillerini ve bilhassa komşu oldukları Osmanlının dili Türkçeyi öğrenmek Avrupalıların zihinlerini de açıyordu. Antik Yunan'ı Müslüman alimler üzerinden keşfetmek Avrupa'da yeni bir çağın kapılarını açıyordu. Kaldı ki Meşhur Şark Ansiklopedisinin (Bibliothèque orientale) önsözünde Galland, Müslümanlarla tartışmak için onlar hakkında bilgilere sahip olmak gerekiyor diyordu. (Y. Bulut / DİA)
Ortaçağ Avrupası'nda giderek artan İslam'a karşı sert tutum 18. yüzyılda Doğu'yu merkezine almıştı. Uzak denizlerde yeni sömürgeler edinmek için makul sebeplere ihtiyaç vardır. 18. yüzyılda "Doğu despotizmi" fikrinin yayılmasında en büyük katkıyı yapan Montesquieu aslen hiç Doğu'ya gitmemişti.
Avrupalılar bilgiyi yeni coğrafyaları sömürmek için kullanmaya başladılar ve gittikleri yerleri uygarlaştırdıklarını iddia ettiler. Ancak, Doğu'da kurmak istedikleri sömürge düzenine karşı çıkanları katlettiler. Avrupa'nın propagandasını yapmak üzere yerel gönüllülere payeler vererek desteklediler. Sanayi devrimiyle ürettiklerini götürüp bayileri aracılığıyla satarak uygarlaştırdıkları halkları sürekli tüketici haline getirmeyi de başardılar.
Bu yazı oryantalizmin ve kapitalizmin kesişimini anlatan bir yazı değil aslen. Ancak oryantalizm alışkanlığının değişmediğini, günümüzde farklı formlara büründüğünü ve bu çerçevede yerel ağların daima desteklendiğini bariz bir örnekle gösterecek.
2015-2016 yıllarında terör örgütü PKK bir kalkışma içine girdi. Yüzlerce yerleşim yerinde kazdığı çukurlara saklanan teröristler mayın ve patlayıcılarla güvenlik güçlerimize saldırılar yaptı. Suriye'nin kuzeyindeki kantonlaşma planını Türkiye içlerine taşımak isteyen terör örgütü Ankara'nın sert tepkisiyle karşılaştı ve elbette büyük kayıplar yaşadı.
11 Ocak 2016'da "Barış İçin Akademisyenler Bildirisi" yayınlandı. Biz bu suça ortak olmayacağız diyen 1128 akademisyenin imzacı olduğu bildiriden bazı imzacıların haberi bile yoktu. Çünkü üniversitelerde bir kürsü başkanı yahut kıdemli hoca, asistanlarını ve genç öğretim elemanlarını bu tür toplu imzalarda işin içine dâhil etme hakkını görür kendisinde. Saygı duyduğunuz yahut sözleşmenizi uzatmak için imzasına ihtiyaç duyduğunuz bir hocanız sizin adınızı ekletebilir bu tür bir kampanyaya. Bu meselede metni görmeden telefonda imzası istenen öğretim elemanlarını tanıdığım için bu kadar net ifade ediyorum. Soruşturma sürecinde birçoğu metni tam olarak okumadığını da ifade etmiş ve disiplin soruşturması/mahkeme safhasında durumu açıklığa kavuşturmuştu.
Gelelim asıl meseleye. David Selim Sayers, tarih ve edebiyat alanında uzman bir akademisyen. Yazdığı ibret verici skandal olaylarAlmanya'da gerçekleşiyor. 2019 yılında ilan edilen bir kadroya Barış İçin Akademisyenler Bildirisine imza atan ve akademik olarak yetersiz imzacıların alınmasını ifşa ediyor. Üstelik Suriye ve Afganistan gibi savaş bölgelerinden gelen akademisyenlere 1 milyon Euro'ya yakın bir araştırma fonunun duyuru yapılmadan imzacı akademisyenlere verildiğini tüm detaylarıyla açıklıyor. "Risk altında ve mülteci araştırmacıları destekleme" fonları adı altında 2019-2020 yıllarında Alman üniversitelerinde hangi akademik ağların yönetildiğini açığa çıkarıyor. Mesela 2019'da Kader Konuk'un organize ettiği hibede ise meşhur Açık Toplum Vakfının 1.500.000 dolarlık bir desteği de tabiki aynı mecraya akıyor. Dayanışmadaki Akademisyenler, Akademik Özgürlük Ağı gibi projeler de hükümetin kasasından çıkıyor ve ilginçtir yine aynı çevrelere gidiyor.
Duisburg-Essen Üniversitesi Türkiye Çalışmaları departmanının direktörü Kader Konuk'un olup bitenleri nasıl yönettiğini ve imzacı akademisyenleri bir masada topladığını anlatan David Selim Sayers, hukuki mücadelesini kararlılıkla sürdürmekle kalmamış; tüm bunları kamuoyuna "burs-fon-politika" ilişkisini kurarak izah etmiş.
Makalede adı geçen vakıf ve fonların Türkiye'deki yerel ağına ve destekledikleri projelere hiç değinmeyeceğim şimdilik. Ancak sözde sürgündeki bilim insanlarının mültecilere sunulan ayrıcalıklardan faydalanması ve Türkiye aleyhine yayın yapmalarının teşvik edilmesi çok yeni bir hikâye değil. Oryantalizmin günümüzdeki farklı formlarından bir tanesi.
Özellikle yurtdışında sosyal bilimlerin sınırsız özgürlük ve nesnellik içinde gerçekleştiğini zanneden genç meslektaşlarımız bu skandalı gözden kaçırmasın istedim. Dünya akademi çevrelerinde geniş yankı uyandıran bu olayın ayrıntıları yakında Türkçe çevirisiyle star.com.tr'de yer alacaktır.
Not: Yazıyı okumak için https://parisinstitute.org/the-real-academy-in-exile/