Bir dostum sürecin yeniden ve daha güçlü devreye girdiği ilk günden itibaren bütün gazeteler ile televizyonları yakın gözetimi altına aldı. ‘‘Gazetelerden takip etmeye değer olanların hepsini alıyor ve reklâmlarına kadar inceliyorum; evdeki ana ekranın yanında iki küçük monitor daha var, altyazıları bile izliyorum’’ dedi bana...
Tamamen amatör bir çaba onunki...
Çıkardığı ana raporu sizlerle paylaşayım: ‘‘Sürecin başarılı olmasını, kardeşliğin hâkim hale gelmesini, barışın yerleşmesini isteyenler var elbette, ‘Say’ desen hepsini bir çırpıda sayarım... Sayabilirim, çünkü sayıları pek az... Genel hatlarıyla medyamız sürecin başarılı olmasını istemiyor, bazısı sadece ister görünüyor... Ne kadar ters unsur varsa onu bulup görünür hale getiriyor; bulamazlarsa uyduruyorlar...’’
Yüzüne ‘‘Sahi mi?’’ diye bakmışım...
Aynı gazeteleri ben de okuyorum, ama onun kadar aleyhte bulgularım yok... Belden aşağı vuruşların, gevezelik ve espri haline dönüştürülmüş çarpıtmaların elbette ben de farkındayım, ancak bir-iki denemeden sonra iflâh olmayacaklarına kanaat getirip o tipleri okumayı bıraktığım için dikkatim dağılmış olmalı.
‘‘Esas belden aşağı vurmalar görsel medyada’’ dedi dostum. Medya yöneticilerinin Başbakan Tayyip Erdoğan’ın hışmından duydukları korkuyla tek ayak üzerinde durduğu iddiası dolaşan bir ortamda televizyonlarda çarpıtma yayınlar yapılmayacağını düşünüyor olmalıyım ki, itiraf edeyim, çok şaşırdım.
Dostum alt yazılarla bile farklı izlenim bırakılmaya çalışıldığı görüşünde.
Önceki gün yapılan ‘âkil insanlar heyeti’ ilk toplantısında yazarlar, yorumcular ve medya patronları da vardı. Hepsini süreç konusunda pek ilgili, barıştan yana ve çözümü ister gördüm. İzlenimimi aktardığımda, ‘‘Sen de pek safsın’’ oldu dostumun tepkisi...
Saflığı kendime yakıştırırım da başkasından öğrenmek hoş olmuyor. Yüzümden rahatsızlığımı okumuş olmalı ki, sürecin başarısı yolunda medya gözlemciliği görevini gönüllü üstlenmiş dostum, ‘‘Al sana örnek’’ diye önüme iki gazete kupürü koyuverdi. İkisi de farklı gazetelerden dünkü haber kupürleri...
BDP heyeti İmralı’ya son gidişinde Kandil’e gönderilmek üzere bir de mektup almış... Ya da mektup onlara değil de sonradan kendilerine verilmek üzere MİT’in temsilcisine teslim edilmiş... Mektupta silâhları bırakarak çıkma hakkında Kandil’dekilere talimat da varmış...
‘‘Şu sağdaki senin gazetede çıkan haber’’ dedi dostum ve ekledi: ‘‘Mektupta militanlara talimat olarak iletilmek üzere ‘Şartsız çekilin’ denildiği bilgisini vermiş Star...’’
Okudum: ‘‘BDP eşbaşkanı Demirtaş’ın bahsettiği İmralı mektubu önce Ankara’ya ardından da Kandil’e gönderildi. Öcalan mektubunda çekilme sürecini kesintiye uğratacak şart ileri sürülmemesini istedi.’’
Haberin başlığı da bunu yansıtıyordu zaten: ‘‘Beklenen mektup geldi: Şartsız çekilin...’’
İkinci haber Selahattin Demirtaş’ın ağzından bunun yalanlanması... Vaktiyle ‘amiral gemisi’ olarak anılan gazete, yalanlamayı, içeride, ‘‘Silâhsız çekil talimatı yanlış’’ diye vermiş... Öcalan militanların çekilmemesini istiyormuş...
Taban tabana zıt bu iki haberden Star’da çıkanın doğru olduğuna inanıyor dostum. Kanaatini besleyen de yine yalanlayan gazetede ‘kardeş Öcalan’ diye anılan Mehmet Öcalan’ın ağzından aktarılan talimatlar... Çözüm sürecinin şu anda iyi gittiğini, sorunu Türkleri kızdırmadan çözmeyi amaçlayarak sürecin sürdürülmesini söylemiş Öcalan adada kendisini ziyaret eden kardeşine...
Gönüllü gözlemci dostum, ‘‘Benim özel kaynaklarım, istihbarat örgütlerinde köstebeklerim filân yok; yalnızca gazeteler ve televizyon kanallarını izleyerek kanaat elde ediyorum. Tabii öğrendiklerimi aklımın süzgecinden de geçiriyorum... Sana vardığım sonucun özetini anlatayım: Çekilmenin silâhsız olacağına ve öyle fazla gecikmeden gerçekleşeceğine kalıbımı basarım...’’ dedi.
Şunu da o söyledi: ‘‘Hem neden yüzlerce kişi sınırların ötesine geçsin ki? Kanlı olaylara karışmamışlar pekâlâ düze inip evlerine gidebilir...’’
Medyayı biraz daha yakından dostumun keskin gözüyle izlemem gerekecek sanırım.