Gezi Parkı ağaçlarına duyulan hassasiyetini aşıp meydanlara taşan hareketlenmeler hangi ülkede meydana gelse iktidarları alarma geçirir; bizde de Ak Parti sorunu anlamaya ve çözüm üretmeye çaba gösteriyor...
Kendilerine yakın gördükleriyle... Yakın olmayanlarla... Deneyimlilerle... Gençlerle...
Aksi olsaydı şaşırır, ‘’Neden?’’ diye sorardım. Partiler de yakın çevrelerini aşarlarsa doğruya biraz daha yaklaşırlar...
Gösterilerin nasıl bir arka-planda başladığına bakalım önce...
AKP’nin kendisiyle ve başkalarıyla ilgili kabulleri var. Şunlar: Son on yılda ülkeye yaptıkları hizmetlerin takdir edilmesini bekliyorlar... Batılı ülkelerle iyi ilişkiler kurduklarını düşünüyor, zaman zaman diklenilmesini ‘’Batılılar da böyle yapıyor’’ gerekçesine dayandırıyorlar... Medyanın önemli bir bölümünün kendilerini anlayışla karşılayacağına eminler...
Özeti bu Ak Parti’nin önemli kabullerinin...
Buna karşılık, Gezi’de toplananlar ile sokağa dökülenlerin de, çoğu medyadan esinlenme, güncel tartışma konularına göre oluşmuş, kendilerine özel kabulleri bulunuyor...
Nedir o kabuller?
Doğru veya yanlış şunlar: Başbakan Tayyip Erdoğan otoriterleşme yolunda... İktidar, alkol yasasıyla, Çamlıca’ya cami projesiyle, kürtajla uğraşmasıyla, Devlet Tiyatroları’nın özelleştirilmek istenmesiyle insanların yaşam tarzına, 3. Köprü’ye onları rahatsız edecek bir isim konulmasıyla Alevilere, Gezi Parkı ağaçları yanında tarihi yarımadaya yüksek bina dikilmesine izin vererek doğaya saygısız...
Tabii bir de ‘Kürt sorunu’nun çözüm yoluna girmesinden ve Suriye politikalarından rahatsızlık duyanlar da var...
Yerli ve yabancı eller işin içine girmeseydi bile, bu kabullere dayalı algılamalar kolayca toplumsal hareketlenmeye yol açabilirdi. Gezi Parkı hiç kuşkusuz bir vesiledir ve —varsa başka eller— böyle bir arka-planda devreye girmiştir.
Çok sayıda kabullere dayalı vesilelerle sokaklara taşanlar ortaya çıktıktan sonra yerli-yabancı eller de kendini belli etmeye başladı.
Sürpriz mi bu? Hayır. 2000 yılından —yani teknoloji herkese kolaylıklar sağladıktan— sonra yaklaşık 15 kadar ülkede toplumsal hareketlenmeler yaşanmadı mı? ‘Arap baharı’ kendiliğinden mi olmuştur Tunus’ta, Mısır’da, Libya’da ve diğerlerinde?
Öyleyse Tunus’ta, Mısır’da, Libya’da sonuç alınabildiği halde neden Suriye’de farklı seyrediyor kalkışma?
Türkiye’de başlayan hareketlenmenin başta ‘prova’ olarak düşünüldüğünü, yanlış tepkiler yüzünden işin çığırından çıktığını sanıyorum. Küçük çaplı bir gözdağı verme veya iktidarı sınama amacı yerini başka bir amaca bırakmış olabilir: Ekonomiye darbe vurmak, AKP ile Erdoğan’ı itibarsızlaştırmak, böyle devam ederse, Ak Parti’yi önce yerelde sonra da genelde iktidardan etmek gibi...
İktidar partisi sözcülerinin söylemleri, AB ile aranın sorunlu hale gelmesi, vaktiyle oluşmuş ittifakları çatırdatacak gelişmeler yaşanması, Ak Parti’nin sürekli moral üstünlüğe sahipken bu defa konuların özelliği yüzünden destekçilerinin kendilerini savunmasını zorlaştıran yeni durumlar da aleyhte çalıştı.
Sonuç? Sonuç bugünkü durumdur.
Peki ne yapmalı? Daha önce yazmıştım tavsiyelerimi, ama kısaca tekrarlayayım: Serinkanlı olup beklenenden farklı davranmak... Eski ittifakları canlandırıp yenilerini oluşturmak... AB bağını ihmal etmemek...
Ben süreci özetle böyle görüyorum. (BİTTİ)