Bugün Akil İnsanlar Heyeti yeniden toplanıyor. Ama bu defa Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun daveti ile.
Hükümet adına yapılan açıklamalar çözüm sürecine hala ilk günkü gibi önem verildiği yönünde. Ama sürecin öteki ayağında irade parçalanması diye mi, yoksa bilinçli farklılaşma diye mi nitelenecek ikircikli bir duruş gözleniyor. Birkaç gün önceki “Sürecin formatı” başlıklı yazımda ifade ettim, sürecin nihai anlamda nereye varacağı noktasında Hükümetle karşı taraf arasında ciddi, hatta denebilir ki uzlaşmaz farklar var. Son Kobani olayı, bu farkın gün yüzüne çıkmasına yol açtı, üstelik en vahşi iç kundaklamalarla...
Kobani Suriye topraklarında PKK uzantısı örgütün oluşturduğu bir kantondu ve örgütün Türkiye ayağı, Türkiye’nin ateşin içine atılacağı uluslararası konjonktür içinden Türkiye’de de benzeri bir yapılanmanın çıkarılabileceği ümidine kapıldı. Bu ümit Kandil’de mi var, İmralı’da mı, BDP’de mi, dediğim gibi ortada irade farklılaşması mı var, yoksa iyi polis - kötü polis oyunu mu, tartışılabilir, ama böyle bir projenin sürecin zehirlenmesi anlamına geleceği ve hiçbir Hükümetin sürecin böyle evrilmesine razı olmayacağı muhakkak.
O zaman örgüt adına, örgütün “Kürt coğrafyası” diye nitelediği bölgenin hakimiyet altına alınması ve bunun için de Türkiye’nin cehenneme çevrilmesi, devlet adına da, olağanüstü haller, sıkıyönetimler, sokağa çıkmalar gibi güvenlik tedbirlerine yönelinmesi sarmalına mı düşmüş olacağız? Hükümet sürecin devamını istiyor, dedik, bu doğrudur, sürecin Kürt vatandaşlarımızın ve Doğu - Güneydoğu’nun Türkiye bütünlüğü içinde en demokratik haklara kavuşması istikametinde evrilmesi noktasında çabalarını sürdürüyor. Bu çabaların bölgede barış ve güvenlik iklimini her gün biraz daha derinleştirdiği ve bunun geniş Kürt kitleler tarafından da algılandığı, benimsendiği bir vakıa.
Ama, orada alt zeminde devlet dışında silahlı bir varlığın devam etmesi, o silahlı varlığın oluşturduğu sosyal - siyasi - ekonomik iklimin terörize edilmiş bir nitelik arzetmesi sebebiyle bölgenin tam normalleşmesinden söz edilemez.
Hac sırasında bölgeden gelen birçok üniversite yöneticisi ve üst bürokratla görüştüm, derin bir tedirginlik gördüm. Bu tedirginliğin süreci yöneten devlet kadrolarına yansıyıp yansımadığını bilmiyorum. Ama orada “PKK eksenli bir paralel yapılanma”nın sosyal hayatı terörize ettiği gerçeği vardı. Yani sokakların, hatta apartmanların böyle bir paralel yapı tarafından fişlendiği kaygıları seslendiriliyor, caddelere kurulan “Bayraklı, posterli PKK kontrol noktaları”nın, güvenlik birimlerinin ve mülki amirlerin “süreç yaralanmasın” yaklaşımı içinde müsamaha gördüğü ifade ediliyordu. Küçük - büyük işadamlarından haraç alınıyordu. Süreç, örgütün bölgede silahlı boyutunu örtülü bir derinleştirme fırsatına mı dönüşmüştü?
İşte son, Kobani bahanesi içinden doğan kalkışma girişimi. Yarım ağız “kontrol edilemeyen gençler” izahı... Ama sanki böyle bir kalkışma devleti yere düşürse, üzerine çullanacaklarmış ve sonuçlarından istifade edeceklermiş gibi de bir çarpık duruş. Doğu - Güneydoğu’da en kötüsü, PKK’ya boyun eğmeyen Kürt varlığının karşı karşıya bulunduğu tehdit ve bölgeden arındırılma endişesi...
Hükümet, sürecin devamı adına kim ile görüşür de, süreci yeniden örgütün silahlı ve ona paralel gizli terör yapılanmasının sona ermesi, bölgenin tıpkı Türkiye’nin öteki bölgeleri gibi “normal niteliğe” kavuşması, bu normallik içinde, siyaset yapacaklarsa, HDP - BDP her ne ise o çizgideki Kürt siyasi hareketinin de siyaset yapması, ama yine bölgede ve yine belki Kürt aidiyeti ağırlıklı başka siyasi yapılanmaların da, herhangi bir tehdide maruz kalmadan siyaset yapabilmeleri mecrasına oturtur, bilemiyorum. Ama sürecin PKK eksenli Kürt siyasi çizgisi ile görüşme ekseninde ilerlemesinin, bu siyasi çizgiye, bölgede silah zoruyla zaten elde edilen dominant bir karakter kazandırdığı, masaya bizzat devlet eliyle güçlendirilmiş kozla oturdukları bir vakıadır. Bence çözüm sürecinde gelinen en olumlu sonuç, bölge insanının barış iklimini yeniden yudumlar hale gelmesi ve sürece sahip çıkabilme potansiyelidir. Bu sahiplenme duygusu, silahlı ve örgütlü tehdit karşısında ne kadar etkili olur, bilemiyorum, ama devletin burada daha net irade sergilemesi ve bölgedeki kadrolarına yeniden bakması gerektiği açıktır.
Bugün Akiller yeniden toplanıyor. Herkes soruyor, Akiller’den beklenen ne? Belki de bugünkü toplantıda sürecin geldiği noktada Akiller’den kim nerede duruyor, sorusu öne çıkacak. Bakalım.