Şu an yaşadığımız bir çözümden çok, çözüm sürecidir. Adı üzerinde, yaşanan bir süreç ve ne kadar süreceği de henüz belirsiz. Dolayısıyla her şey bitmiş gibi davranmak da mümkün değil, süreci toptan kötülemek de.
4 aydır şehit gelmemesi, bu süre boyunca herhangi bir çatışmanın yaşanmamış olması sevindirici. Aynı şekilde terör örgütünün Türkiye sınırlarının dışına çekilmesi de... Ancak tüm bu haberler her şeyin bittiği anlamına gelmiyor. Örgüt hâlâ sözüne güvenilebilir bir aktör değil. Silahlarını gömmedikleri gibi, işledikleri terör suçlarından pişman olduklarını da henüz söylemiş değiller.
Yaralar hâlâ derin
Türk toplumunda açılmış yaralar da öyle birkaç ayda kapanabilecek türden değil... Yaralar öylesine derin ki bazı anneler evlatlarını bile bağışlayamıyor. Örneğin Cemil Bayık’ın Keban Aşağı Çakmak köyünde yaşayan annesi gazetecilerin “oğlunuz yasalardan faydalanıp gelse bağrınıza basar mısınız” sorusuna bakın ne cevap veriyor:
“Kabul etmem onu ben. Bu kadar çile çektikten sonra ne bağrıma basacağım. Oğluma da mesajım yok”.
Örgütün önde gelen isimlerinden Bayık’ın amcası Faik Bayık ise şunları söylüyor:
“Cemil Bayık’ı Allah ıslah etsin, başka bir şey diyemem. Biz adam olsun diye okuttuk. Gelsin evine dönsün. Bu kan dursun. Yeter artık. Askerimiz ölmesin, çile çekmesin. Hepimiz din kardeşiyiz. Hepimiz Müslüman olarak yaşamak istiyoruz. Yeğenim gel teslim ol. Akan kan dursun, barış istiyoruz. Memleket huzur içinde olsun, bu pislik ortadan kalksın.”
Cemil Bayık’ın annesi bile oğlunu kabul edemezken, toplumun ciddi bir kesiminin Bayık ve arkadaşlarını bağrına basmayacağı açık. Ama bu toplumun Çözüm Süreci’ni desteklemediği anlamına da gelmiyor. Tıpkı Reyhan Bayık ve amca Faik Bayık gibi toplumun ezici bir çoğunluğu Çözüm Süreci’ni destekliyor. Yöntemde ayrıldığı noktalar olsa bile, kabul etmekte zorlandığı hususlar bulunsa bile bu toplum barışa ve kardeşçe yaşamaya aç.
Abartmadan, ertelemeden
Toplum çözüm istiyor, ancak onun da bir dayanma gücü var. Bu nedenle PKK, BDP ve diğer aktörlerin toplumun hoşgörüsüne ve olgunluğuna güvenerek süreci istismar etmemesi gerekiyor. Sürecin meydana getirdiği iyimserliği PKK’nın toplum nezdinde meşrulaştırılması kampanyasına çevirme gayretleri emin olunuz süreci de tehlikeye sokacak şekilde ters tepebilir.
Aynı şekilde, süreci çözüm gibi görerek zamansız ve maksadını aşan açıklamalar da gereksiz kışkırtmaları tetikleyebilir.
Süreç sarhoşluğunun, dolayısıyla her şey oldu-bitti yanılgısının bir diğer yıkıcı etkisi ise sürecin kötürüm halini alması, çözümün hep ertelenmesi olacaktır. Bu bağlamda Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ün Lizbon’dan yaptığı uyarı anlamlıdır. Anayasa’nın tamamı değişemiyorsa, değişebileceği yerler değişmelidir. Dahası Anayasa’nın ötesinde yasalarda yapılabilecek bazı değişiklikler de hukuk düzenimize anayasal etkiler yapabilir. Kısacası demokratikleşme için hiçbir fırsatı israf etmememiz gerekiyor. Çünkü sorunlarımızın temel nedeni PKK terörü değil, zamanında ve yeterince demokratikleşememiş olmamızdır. Türkiye’nin asıl barış ve çözüm süreci PKK’nın sınır dışına çekilmesinden daha fazla Türkiye Cumhuriyeti devletinin daha demokratik, daha güçlü ve daha fazla hepimizin devleti haline gelmesidir.