"Hayat boşluk kabul etmez." Bizim boş bıraktığımız alanları doldurmada şeytan ve avenesi maharetlidir.
Ailede, doğal olarak gelişen bir "aidiyet" duygusu vardır. Aile fertleri arasındaki bu duygu ortadan kaldırılırsa ya da bir şekilde kalkarsa bu duygunun boşluğunu başka faktörler doldurur. Bunun adı bazen "çete" olur bazen "sokak arkadaşları". Hayat boşluk kabul etmez kuralı işler.
Cumhuriyetle birlikte coğrafyamız üzerinde büyük bir inanç boşluğu oluşturuldu. Amacı, toplumu Allah'tan ve dinden uzaklaştırmak olan bir hamleydi bu. Bunun gerçekleşebilmesi için gerektiğinde devletin demir yumruğu da hoyratça kullanıldı. Hocalar asıldı, Köy Enstitüleri adı altında insanlara dinsizlik zerk edildi!
Boşluk oluşturma ameliyesi ülke insanının bir kısmında etkili oldu. "Seküler" veya "Laik" olarak isimlendirilen kısımda kural devreye girdi ve başka öğretilerle inanç boşluğunu dolduran enstrümanın adı kimi zaman "Astroloji" oldu.
Yalnızca sebep sonuç ilişkisine dayanan hayatlarında Allah ve din olmayanlar için bütün olan bitenlerin müsebbibinin kim ya da ne olduğunun bilinmesine ihtiyaç vardı. Bu ihtiyacı burçlar ve gezegenler dolduruverdi.
Seküler ve laik kesimin Razzak'ı yani "yaratılan her şeyin rızkını veren"i Jüpiter, Kahhar'ı yani "cezalandırıcısı" ise Satürn oldu.
Astroloji bu kesim tarafından sahiplenildi. Bu alanda söz sahibi insanlar ortaya çıktı. Yazılı basında astroloji sayfaları ve köşeleri oluşturuldu. İnsanlar her gün olan biteni anlamlandırmak için astroloji sayfalarını takip eder oldu.
İlmi boyutu yadsınamaz olan astrolojiye dini biraz bilen kesim ise mesafeli durdu. Çünkü, her şeyin sahibi olan, her şeyi gören, işiten, bilen, kullarının rızkını veren, merhametli ve yeri geldiğinde celalli bir yaratıcıları vardı.
Günümüzde muhafazakârlar için bile yine yeni bir inanç boşluğu oluşturuluyor.
Görsel, yazılı ve dijital operasyonların etkisi altında kalan ve inanç boşluğuna düşen gençliğin yeni dayanağı: Deizm veya agnostik kimlik.
Gençlik, deist veya agnostik olarak tanımlanmayı yadırgamazken yetişkin muhafazakâr bireyler bu tanımlamaları kendilerine konduramıyorlar. Öyle ya 40-50 yıllık muhafazakâr yaşamın ardından "Ben deistim" veya "Ben agnostiğim" diyebilmek kolay değil.
Yetişkinlerin içine düştükleri boşluğu doldurabilecekleri dayanakları ise: Kuantum.
Bu alan hakkında onlarca film ve roman yazıldı. Albenisi yüksek olan bu alan bazı insanlara yeni gelir kapısı bile oldu.
Oysaki kuantum bir bilimdi. Hem de beyni yakacak seviyede bir bilgi ve birikim gerektiren bir bilim. Enerji, çakra, spiritüel gibi saçmalıkları yaymak için albenisi yüksek olan kuantum kötü emellere alet edilerek haksızlık ediliyor.
İçine düştüğü inanç boşluğunu doldurmak için arayışlar içerisinde olan bir kısım muhafazakâr kesim de mal bulmuş mağribi gibi kuantuma sarıldı.
Kuantum felsefesi sayesinde çakralarını açtırıyorlar ve bolluk berekete kavuşuyorlardı. Kuantum sayesinde daha iyi ve akıllı bir insan oluyorlardı. Kuantum sayesinde bilinçleri açılıyor ve yepyeni evrenler keşfediyorlardı. Yani her şeyin yaratıcısı Allah'ın yerini adeta kuantum alıvermişti!
Allah vermiyordu kuantum veriyordu, Allah hidayet etmiyor kuantum iyi bir insan yapıyordu, Allah şifa vermiyor kuantum iyileştiriyordu!
Pragmatik davranan bazı uyanıklar da "Kuantum Peygamberliği"ne soyundular. Öyle ya madem Kuantum adında yeni bir tanrı var, elbette bunun peygamberi de olacaktı. Ve tabii ki müritleri de...
Küresel sermayenin, İblis ilhamlarıyla yeşerttiği "yeni din" bunlar aslında. İnsanlık bunalımdan doğan sebeplerle dinleri yerden yere vuruyor!
Özellikle İslam'ın ruhi yönünü körelttiler. Farklı hocaların dini meseleleri medya önünde tartışma konusu yapması insanları arayışa, farklı oluşumlara yöneltiyor.
Son günlerde haberlere konu olan, başlı başına incelemeye tabi tutulması gereken ve anlamlandırmakta zorlandığımız manzaraların altında yatan sosyolojik gerçeklik bu.
Yeni tanrının peygamberlerinin ve müritlerinin neredeyse tamamının başörtülü bayanlardan oluşması ise işin en acı tarafı!
Görüntülerde gördüğümüz insanların nerdeyse tamamı kapalı bayanlardan oluşuyor. Sözde peygamberleri ise peçelerini bile açmayarak kendilerince bir gizem ve kutsiyet oluşturuyorlar.
Uzun yıllar tırnaklarımızla kazıyarak kazandığımız, kendi kimliğimizle toplumda var olma savaşının getirilerini hoyratça harcıyoruz. Şiddete maruz kalarak, haksızlığa uğrayarak, zulüm görerek, gözyaşları dökerek geldiğimiz konumlar, maddi açıdan bir nebze doyuma erdiğimizde bizi bozmaya başlıyor.
İnsan, ruhunu doyurması gereken asıl enerji kaynağını bıraktığında suni enerji kaynakları bulmak zorundadır. Bu suni sancılarla elde edilenler ise ne gerçek tatmini verecek ne de kalıcı olacaktır.