Kasım Süleymani'nin 2 ülke 8 şehir ve 4 bin kilometre dolaşan ve 50 kişinin ölümüne yüzlerce kişinin yaralanmasına yol açan cenazesi nihayet defnedildi.
Cenaze toprağa verilmeden hemen önce İran, Irak'taki 2 ABD üssüne 22 balistik füze atarak Süleymani'nin intikamının aldıklarını duyurdu.
İddia o ki bu saldırılarda 80 ABD'li öldürülmüş.
***
Saldırının hemen ardından "Her şey yolunda" diyerek uykuya yatan Trump, uyandığında hiçbir ABD'li askerin ölmediğini açıkladı. Kalabalık bir apoletli grupla basının karşısına çıksa da son derece itidalli bir açıklama yaptı.
Belli ki "80 ABD'li öldürdük, ABD'ye sert tokat attık" gibi açıklamalar, günlerdir sokaklarda ağlamaktan perişan olan İranlıları teskin için yapıldı.
Saldırının mahiyeti ve gerekçesini Dışişleri Bakanı Zarif açıklamıştı zaten: "Savaş istemiyoruz, karşılığını verdik, bizim için operasyon tamamlanmıştır."
Belli ki İran bu defteri kapatmak istiyor. Trump da savaştan yana değil, onun derdi İran'ı ekonomik olarak çökertip dize getirmek. Yani bir kaç güne Ortadoğu'da statükoya dönülür. Yani olağan kaos ve iç savaş haline...
***
Değişen ne olur? Kasım Süleymani'nin ortadan kalkması ABD ve Irak'ı rahatlatacaktır. İran için de bu bir imkandır; Değişiklik zorunlu hale geldiğinde bazen eski aktörlerden kurtulmak gerekir çünkü.
***
ABD'nin Irak'ı işgali, İran'ın Irak'a yerleşmesi ile neticelendi, malum. Obama döneminde neredeyse ucu yanık mektup göndereceklerdi birbirlerine. ABD, İran'ın önünü hem Irak hem Suriye'de sonuna kadar açtı. Bu bir Amerikan taktiği belli ki. Önce siyasi ve askeri nüfuz alanı sağla, böylece taşlar yerinden oynasın. Sonra her şey darmadağınıkken ben artık oynamıyorum de...
Arap Baharı da böyle başlamadı mı? Obama, başkan seçildiğinde İslam dünyası, ABD'nin başına bir Müslüman gelmiş gibi sevinmişti.
Obama ilk uzak ziyaretini Mısır'a gerçekleştirdi ve konuşmasına Allah'ın selamı ile başladı. Bush'ların açtığı derin yaralar savacak zannettik. Öyle de kandırılmaya müsaittik yani. Oysa bugün Libya'yı, Mısır'ı, Suriye'yi, İran'ı, Irak'ı, Yemen'i içine alan kaos ve yıkım planı için taa o günlerden tiyatro çevirmeye başlamışlardı.
Beceremediler yoksa bu kaos sarmalına Türkiye'yi de sokmuş olacaklardı. FETÖ, PKK, DEAŞ, aynı anda üç terör örgütünü birden üstümüze saldılar.
Obama'nın Irak ve Suriye'yi altın tepside vererek şımarttığı İran'ı ekonomik olarak çökertmek işi Trump'a verildi demek ki. 15 Temmuz'a sevinen, PKK'yı bize karşı kullanan, Türkiye'yi tüm medyalarında DEAŞ'la birlikte anmaktan geri durmayan İran'a karşı bizim tavrımız ne olur dersiniz?
Tabii ki İslam dünyasının maslahatını gözeteceğiz.
BU AKILLARI SİZE KİM VERİYOR?
Gelecek Partisi'nin Başkanı Ahmet Davutoğlu, bir internet sitesine röportaj vermiş. Diyor ki Tayyip beyi Gezi'ye götürmek için çok ısrar ettim. Ama ikna edemedim.
Duyunca bir daha okuyayım dedim, malum bu internet siteleri insanın ağzından çıkanı öyle hale getiriyor ki, söyleyen bile kendinden şüphe ediyor. Ama değil, basbayağı söylemiş.
Acaba, Tayyip beyi götürüp ne gösterecekti? Gezi'deki mezbeleliği mi gezdirecekti? Duvarlarına Cumhurbaşkanı ve ailesi için yazılan akla gelmeyecek, ağza alınmayacak, ancak Gezi zekalılardan sadır olacak küfür repertuarını mı gösterecekti?
Bu nasıl bir yaklaşım böyle. Gezi'cilerden oy almak için böyle şeyler yapmaya gerek de yok. Erdoğan'a bayrak açmış olmak baş tacı yapılmaya yetiyor nitekim.
Daha dün içindeydiniz bu partinin. Bizzat Cumhurbaşkanı tarafından partide ve hükümette en yüksek makamlara layık görüldüğünüz. Evet artık kendinize bir siyasi parti kurdunuz. Bence iyi de ettiniz. Demek ki yıllardır içinize atmışsınız. Ama azcık farklı bir şey söyleyin.
Bir genç kızın türlü sebeplerin sonucu olarak intihar etmesini siyasi ranta çevirmeye kalkmayın mesela. Gezi'cilere şirin gözükmek adına kendi siyasi geçmişinizi inkar etmeyin, ne bileyim, CHP'den, İyi Parti'den, Saadetten bir farkınız olsun yani.
Bu akılları size kim veriyor?