Bana bu ülkenin en gamsız, en ihtiraslı insanı kimdir diye sorsanız, Süleyman Demirel derim..
Aktif siyasetin içerisinde olduğu dönemde, bütün cemaatlere mavi boncuk dağıtmış, Nurcusunu Süleymancısını “sizin temsilciniz benim” diyerek inandırmış, hepsini de suya götürüp susuz getirmiş, bütün bir memleketi yıllarca çöldeki bir seraba inandırmış bir illüzyonisttir.
Kendisini her dönemde darbe mağduru olarak göstermeyi başardı ama her darbeden sonra yine onun var olduğunu unutmamak gerekiyor. Darbelere maruz kalmış bir siyasetçinin, “biz darbecilerle sandıkta hesaplaştık” diyerek olan biteni geçiştirmesinin arkasında hâlâ iyi niyet arama saflığında değilim artık.
Demirel, kendisini ziyaret eden komisyon üyelerini, hani ellerini beline koymuş karikatürize Türk tiplerinin “sizin de işiniz zor” dediği gibi, “Allah size kolaylık versin, zor bir işle görevlendirildiniz” diyerek karşılamış.
***
Süleyman Demirel’in darbelerle ilgili söyledikleri şaşırttı mı, yoksa sizler de “bildiğin Demirel işte” diye mi düşündünüz?
Üzgünüm ama yaptığı kötülüklerden, kendisinde kalan kötücül sırlardan ancak ölüm döşeğine düştüğünde “size açıklamam lazım artık” diyerek helallik isteyen karakterler ancak Yeşilçam filmlerinde oluyor.
Darbeleri Araştırma Komisyonu’nun iyi niyetinden zerre kadar şüphem yok, mutlaka Demirel’in dinlenmesi gerektiğine inanıyorlar, gerekçelerinde de haklılar. 6 kere gidip 7 kere gelmiş bir siyasetçinin söyleyecek çok sözü olmalı, değil mi?
Peki ya Demirel ne demiş?
“Adnan Menderes’in asılmış fotoğrafını gösteriyorlardı.”
“12 Mart solcuların işiydi, 28 Şubat yasa dışı değildi. Yasal sınırlar içinde yapılmış bir eylemdir (darbe değil eylem). Dışarıya karşı Türkiye İslam Cumhuriyeti’ne dönüşüyor imajı yaratıldı. MGK’da tavsiye kararları alındı. Bu kararların içinde Erbakan da vardı.”
“Ama” demiş Demirel “Hangi gerekçeyle olursa olsun demokrasinin askıya alınmasının savunula-cak bir yanı yoktur” (söylemese ayıp ederdi).
28 Şubat’ta yapılanlar yasalmış. “Çünkü imzalar vardı” diyor. Peki gerçekte öyle mi?..
O gerçekten darbelerin mağduru bir siyasetçi olduğuna inansaydı, 28 Şubat sürecinde Cumhurbaşkanı olarak Refah-Yol hükümetine destek olur, askerler de bu kadar pervasızca “bin yıl sürecek” havalarında bir darbeyi gerçekleştirmeye cüret edemezlerdi.
Umarım görüşme basına yansıdığı kadar değildir, özellikle 28 Şubat sürecinden 27 Nisan’a gelene kadar yaşananlar hakkında Demirel ele avuca gelir bir bilgi vermiştir.
Yoksa Süleyman Demirel “hangi gerekçeyle olursa olsun demokrasinin askıya alınmasının savunulacak bir yanı yoktur” sözleriyle bizimle kafa bulmaya devam ediyor demektir.
Fakat, beni asıl şaşırtan, Demirel’in, uzun zamandır üzerinde durduğum önemli bir hususa değinmesiydi: “Darbenin arkasındaki sivil kadroların önemli bir rolü olduğunu unutmayalım” demiş 28 Şubat cumhurbaşkanı!.. Bunu söylerken önemli bir ayrıntıya dikkat çekmiş: “İhtilal sonrası kurumları asker kurmuyor. Onlara ‘kur diyorlar’ kuruyorlar. Onları yönlendiren siviller var.”
E işte biz de bunu söylüyoruz, sadece askerlerden oluşan bir örgüt değil bu diye.
Aslında, 28 Şubat sürecine ilişkin bir değerlendirme yapmasına çok da gerek yok, 28 Şubat bizim gözümüzün önünde gerçekleşti.
***
Komisyon üyeleri eğer ikinci bir kez Demirel’i dinlemeye gideceklerse, bu sefer görüşme “gündemini” Demirel’e bırakmadan, darbeler sürecine ilişkin olarak bizlerin bilmediği hala fluluğunu koruyan konuları gündemlerine almalılar.
Misal, askerlerin sivillerle birlikte iş tutmaya başladıkları 27 Mayıs darbesini izleyen süreçten başlamalılar.
27 Mayıs sonrasında siyasal hayata nasıl dahil olmuştur, emekli orgeneral Ragıp Gümüşpala’nın koalisyon hükümetinin başı olmasına izin vermeyen darbeciler 1965’te İslamköylü Süleyman’ın başbakan olmasına nasıl ve neden izin verdiler.
AP’nin başına kimler tarafından nasıl getirilmiştir. 27 Mayıs sonrası ilişkilerini, MBK üyeleriyle irtibatlarını anlatmalı.
“Dün dündür, bugün de bugün” diyen Demirel keşke bugünün ruhuna uygun davransa ve karakutuyu açıp her şeyi anlatabilse...