Herhalde fâilleri meçhul kalmış çok sayıda suikastimiz olduğundan, yakın zamanların en dehşetengiz olayı sayılan ABD’nin 35. başkanı John Fitzgerald Kennedy’nin (JFK) Teksas’ta uğradığı suikastın şu sıralarda ‘50. yıldönümü’ olduğunu ıskaladık...
Oysa Kennedy suikastı, sonraki pek çok başka siyasi altüst oluşun yolunu açan en önemli olaydır...
Amerika şu anda Kennedy’nin başına geleni yeniden tartışıyor. Amerikan halkının büyük çoğunluğu (yüzde 80’i), resmi görüş olan, “Kennedy’i Lee Harwey Oswald adlı, karısı Rus biri tek başına öldürdü” tezine inanmıyor... “Bu işin arkasında başka iş var” diye özetlenebilecek bir sürü ‘komplo teorisi’ var suikastla ilgili ve kamuoyu resmi görüşten çok onların doğru olduğu kanaatinde...
Ülkenin ilk Protestan olmayan (Katolik’ti) başkanıydı Kennedy. Kendisinden önceki başkanlardan daha genç yaşta o koltuğa seçilmeyi başarmıştı. Sempatikti. Sadece Amerikalılar tarafından değil yabancı ülkelerin vatandaşlarınca da sevilirdi. Senatör iken yazdığı ‘Fazilet Mücadelesi’ kitabıyla itibarlı Pulitzer ödülünü kazanacak (1956) denli kalemi güçlüydü.
22 Kasım 1963 günü, kendi eşi Jacqueline ile Dallas Valisi ve eşinin de içinde yer aldığı üstü açık araçla seyrederken uğradığı suikast sonucu hayatını kaybetti Kennedy. Suikast sonrasında yakalanan Oswald 48 saat geçmeden Jack Ruby adlı bir gece kulübü fedaisi tarafından öldürüldü. Esas adı Jacob Leon Rubinstein olan Ruby ölüm cezasına çarptırıldı, fakat akciğer kanserinden kısa sürede can verdi.
Ağabeyinin koltuğuna aday olup ülkeyi karış karış dolaşmaya başlayan JFK’nin kardeşi Robert Kennedy de Sirhan Sirhan adlı Filistin asıllı Ürdün vatandaşı bir Hıristiyan Arap tarafından 5 Haziran 1968’de öldürülecekti.
Sevilen başkanın güpegündüz suikasta uğraması, tahmin edileceği üzere, ABD’yi ayağa kaldırdı. Kongre saygın bir üyesinin başkanlık ettiği komisyonla suikastı araştırdı. Warren Komisyonu tanıkları dinledi, iddiaların üzerine gitti, kapsamlı bir raporla “Oswald suikastı kendi inisiyatifiyle ve tek başına işledi” sonucuna vardı...
Kimseyi inandıramadı rapor.
Her yıl Nobel edebiyat ödülüne aday gösterilenler arasında ismi mutlaka zikredilen Don DeLillo ‘Libra’ adlı romanında (aynı adla Dost Kitabevi yayınları arasında çıktı) JFK suikastını işler; geçenlerde vefat eden romancı James Elroy’un da ‘American Tabloid’ (İthaki Yayınları aynı adla Türkçesini yayımladı) eserinde ondan esinlendiği bilinir.
DeLillo’ya göre, Kennedy suikastı aslında öldürme değil, korkutma amaçlıydı... Suikastın arkasındakiler, bununla, Kennedy’yi direnmeye başladığını sezdikleri Castro’nun Küba’sını işgale zorlayacaklarını düşünüyorlardı
Oliver Stoneda 1991 yapımı JFK filmiyle kuşkuların üzerine gitti... Tanıklıkları tek tek gözden geçirip bir arkadaşıyla (Zachary Sklar) ortak yazmıştır Stone senaryoyu ve esaslı bir biçimde beyaz perdeye aktarmıştır. Filme göre Kennedy’yi öldüren kurşunlar katil zanlısı Oswald’ın çakaralmaz tüfeğinden çıkmış olamaz. Kışkırtılmış Oswald suikast mahalline uzak bir yerde değildir, ama o kadar yakında da sayılmaz. Oswald hedefi öyle uzak bir noktadan vurabilecek keskin bir nişancı değildir zaten.
Gözaltına alındığında kendisine uygulanan nitrat testi Oswald’ın o gün tüfeğini ateşlemediğini ortaya koymuştur.
Kurşunun izlediği yol, başta açtığı yara, suikastçının Oswald’ın bulunduğu arkadan değil önden ateş ettiğini göstermektedir. Oliver Stone suikastın CIA veya CIA içindeki bir kirli çekirdek tarafından işlendiği kanaatindedir...
Buradan çıkan sonuç şu: Kendi başkanlarının suikastını ortaya çıkarmak yerine örtbas etmeyi tercih eden bir sisteme sahiptir ABD... Bugün bile, aradan 50 yıl geçmiş olmasına ve kamuoyunun kuşkuları devam etmesine rağmen, ne zaman “Kennedy’e suikast kimin işi?” sorusu gündeme gelse, birileri “Komplocular ne olacak” tepkisini vermektedir...
Komploculuğa prestij kazandırdıklarını düşünmeden...