Osmanlı’da yabancı devletlerin desteğiyle düzenlenmiş en önemli suikast girişimi II. Abdülhamid’i öldürmeye yönelik bombalı saldırıdır. Neden bu saldırı düzenlenmişti? Jön Türklerin serpilip gelişmesinde, İttihat ve Terakki’nin dal budak salmasında Siyonizmin büyük çıkarları vardı. Siyonistler, “Kızıl Suıltan” Abdülhamdi Han’ın ölmesiyle amaçlarına yani “Vaadedilmiş topraklara” yani Filistin’e kavuşacaklarını düşlünüyorlardı.
Bu toprakları önceleri Sultandan satın alacakları kanısındaydılar. Siyonizmin fiki babası ve uluslararası boyutta büyüyüp gelişmesini sağlayan Theodor Hertzel kalkıp İstanbul’a geldi, Hahambaşı’yı da yanına alarak padişahın huzuruna çıktı. Hertzel lafı hiç dolandırmadan dünya Yahudileri için bir yer istediğini söyledi. Uzun, göz yaşlarına boğularak ve de haklı olduğunu her cümlede vurgulayarak konuşan Hertzel sözlerini bitirirken: “Zat-ı Şahanalerine arz edeyim ki, Kudüs için kaç milyon altın tensip buyurursanız takdime hazırım,” dedi.
Padişah bu rüşvet önerisini duyunca ayağa fırladı ve haykırdı: “Yıkılın gidin karşımdan! Vatan parayla satılmaz.”
Böylece uluslararası Siyonizm, Abdülhamid Han’ın baş düşmanı kesildi. Onu ortadan kaldırmadan amaçlarına ulaşamayacaklardı. Kolları sıvayıp Osmanlı’da biz “azınlık olarak yaşayan” Ermenilerle ittifak kurdular. Ermenileri seçmelerinin nedeni Ruslarca desteklenmeleriydi. Rusya Siyonistlere, Osmanlı topraklarından “büyük bir yurt koparma” izni vermişti. Çar bu işte Ermenlerden de hevesliydi ve İstanbul’u terörist Kafkasa Ermenilerle dolduruyor, Ermeni, kilisesini silah deposuna dönüştürüyordu. Derken yüz kadar terörist Babıali’yi bastı, aynı anda başka bir silahlı çete de Osmanlı Bankasına saldırdı. Merakla toplanan halkın üzerine bomba atarak onları çil yavrusu gibi dağıttı. Sadrazam Said Paşa Babıali’yi basanları jandarmayla çevirtirken, Babıali baskınını duyan gümrük hamalları da kalın sopalarını kapıp yetişmişlerdi. Bunu gören teröristler kaçmaya başladı, hamalları da fırlatıp attıkları silahları toplayıp jandarmaya teslim etti. Padişah hem bu silahları hem de hamalların sopalarını Yıldız’a aldırıp iki odaya yığdırmıştı. Bunları bir “bel ge” gibi göstermesinin gerekecğini biliyordu çünkü. Kumkapı’da jandarmayla bankayı basan teröristler arasında çarpışma saatler sürmüş sonunda halkın yüreğine dehşet salmak isteyen zorbalar teslim olmuştu. Ancak Rus sefirinin araya girmesiyle Rus vatandaşı olanlar bir gemiye bindirilerek Rusya’ya gönderildi.
Bu olaylardan birkaç gün sonra yabancı elçiler saraya giderek padişahı öğle yemeğinden kaldırmış ve hesap sormuştu! Abdülhamid Han elçilerin önüne düşerek onları bir odaya götürdü sarayda. Oda ağzına kadar silah ve bomba doluydu. Elçilerin çevirmenlerine padişah şöyle dedi:
“Bu efendilere söyleyin, Rusya vatandaşı Ermeniler teba’i şahanem olan Müslümanlara bu silahlarla saldırmışlardır. Bunların fabrikası Memalik-i Şahanemizde yoktur!”
Padişah daha sonra elçileri başka bir odaya götürdü. Bu saray odasıysa uzun sırıklar ve kalın soplarala doluydu:
“Elçilere şunu anlatınız. Tebam bu soplarla kendini savunmuştır. Bu sopalar efendiler, bizim ormanlarımızdan devşirilmiştir!!”
Bu alaycı açıklama karşısında elçilerin köskös çekilip gitmekten öte yapacakları başka birşey yoktu elbet. İşte bu olaylar Ermenilerle Siyonistlerin Abdülhamid Han’ı ortadan kaldırmak için iş birliğine soyunmalarını kolaylaştırmıştı. Gerek Siyonistler gerekse de şiddet yanlısı Ermeniler, Jön Türkler’den de İttihatçılar’dan da hayır gelmeyeceğini anlayarak padişahı el birliğiyle öldürmeye karar verdiler. İsviçre’de bir toplantı yaparak suikastin ilk adımı attılar.
Suikast başarılı olmadı sadece Tevfik Fikret, bu girişim unutulduktan sonra bile kimilerinin padişaha kara çalmasını sağlayacak “Bir Lahzai Teahhur” adlı şiirini yazarak suikastın başarıya ulaşamamsından duyduğu üzüntüyü dile getirerek “hürriyetçi Türk genç-liğine” armağan etti ki, yıllarca ihtilalci genç subayların dilinden düşmedi. Suikast girişimi padişahın tahttan indirilmesi için çalışanlara da güç verdi ve üç yıl sonra onlar da amaçlarına ulaştı...