Yedi kişiyi Türk diye, bir Yunanlı’yı Türk sandıkları için, bir Alman kadın polis memurunu da yaptıklarına engel olmaya kalkması sebebiyle öldürmüş eli kanlı bir Neo-Nazi çetesi Almanya’yı bir kez daha karıştırıyor; ama bakıyorum, haberi gören gazetemiz neredeyse yok gibi...
Bizim gazetelerin ilgisizliğini‘Deniz Feneri e. V. davası’na bağlıyorum.“Ne olur, ne olmaz, bakarsın, soruşturma davanın Alman gizli istihbarat örgütünün operasyonu olduğunu ortaya çıkarır, sonra ne yaparız?”diye düşünüyor olabilir gazete yöneticileri...
Haksız da sayılmazlar: ‘Deniz Feneri e.V.’ davasının, başından sonuna kadar, Alman gizli istihbarat örgütünün (BfV) bir operasyonu olabileceği konusunda çok ciddi karineler var ve bunları burada dile getirdiğim için bana az saldırılmadı. Gerçekler ortaya çıktığında mahçup olmakla kalmayacak saldıranlar, operasyonun bir parçası oldukları da düşünülecek...
Korkuları bu olabilir...
Türkiye’de hayırlı hizmetler yapan Deniz Feneri yardım kuruluşundan esinlenerek Almanya’da oluşturulmuş derneğe bir ajanını sokmuş Alman istihbaratı, ya da mahkemede ceza almaması karşılığı dernek çalışanlarından birini ajana dönüştürmüş; hep o kişinin sorumluluk alanına giren usul hataları üzerine koca bir dava inşa etmeyi başardılar. Bir istihbarat şefi de mahkemeyi başından sonuna kadar izledi.
Almanya’nın istihbarat biriminin adı ‘Anayasayı Koruma Örgütü’... Kısa rumuzuyla ‘BfV’... Örgüt New York’ta 11 Eylül (2001) tarihinde ikiz kulelere yapılan saldırı sonrasında dikkatinin büyük bölümünü ‘İslâmi gruplar’ üzerinde yoğunlaştırdı. Saldırıları düzenleyen grubun başı Muhammed Atta Hamburg’ta eğitim almış biriydi oysa... Afganistan’ı ikinci adresi yapmış Atta’nın grubunu oluşturması sırasında farkına varılmamasını izahta hep zorlandıBfV örgütü...
Neyse... 11 Eylül saldırılarının hemen öncesi (2000) ile 2006 tarihleri arasında Almanya’nın değişik kentlerinde yedi Türk terör eylemlerinde hayatını kaybetti. Bazısı dönercilik yaptığı için‘Dönerci Cinayetleri’adıyla manşetleştirdi ölümleri Alman basını... Bir Yunanlı dönerci de, Türk sanıldığı için, yedinci terör eylemine hedef oldu.
Yedi yıl içerisinde dokuz kişinin canını alan çete mensupları kendilerine engel olmaya kalkan bir kadın polisi öldürmekte de tereddüt göstermedi.
Cinayetlerin etnik özelliğine dikkat çekip ‘Neo-Nazi’ parmağı arayacak yerde, Alman medyasıBfV’nin kendilerine işaret ettiği sebebi vurgulayıp durdu ve cinayetleri‘Türk mafyasının iç hesaplaşması’olarak takdim etmeyi sürdürdü. Hem öldü Türkler, hem de ölümlerden sorumlu tutuldu. Ailelerin“Ne hesaplaşması, yok böyle bir şey”itirazlarına kulak asılmadı, gazete ve televizyonlarda itirazlar yer bulamadı.
Ta ki, ‘Neo-Naziler’den oluşan üç kişilik çete daha önce 14 kez başarıyla sonuçlandırdıkları banka soygununa bir kez daha tevessül edene kadar... Banka soyguncularının peşine düşen polis, bir treyler içinde iki ceset ve kendisine kıyamamış bir kadın militanla karşılaştı. İntihar edenler treyleri içindeki belgelerle birlikte yakmaya çalışmış, ama sonuç alamamıştı. Polisler,BfVajanları sökün etmeden önce üçlü çeteyi‘Dönerci Cinayetleri’ile kadın polisin katline bağlayan kanıtları kayda geçirmişti bile...
Mızrak çuvala sığmaz hale gelmişti. Almanya bayağı sarsıldı. Artçı sarsıntılar bugün de sürüyor. Üçlü çetenin kamp kurduğu eyaletin istihbarat şefi istifa etti önce; geçen gün de BfV örgütünün başındaki Heinz Fromm istifasını sundu.
İstifasının sebebi olmak isterdim doğrusu, konuyu ısrarla gündemde tutmaya çalıştığım için; ancak çok daha önemli bir sebepten istifa etti Fromm: Meğer Üçlü Çete’nin farkına varıldığı gün,BfV, çeteyle bağlarını ortaya koyan belgeleri kıyma makinasından geçirmiş, bazısı üzerinde de tahrifat yapmış...
Aynı temizliği‘Deniz Feneri e. V.’davası konusunda da yapmışlarsa hiç şaşırmam...
Beni bizim gazetelerin suskunluğu şaşırtıyor.