Eski bir ata sözüdür: “Suçlu gözünün önündeyken, kör cahil suçlu arar!”
Son günlerde Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) adlı örgütün Musul’u ele geçirmesiyle birlikte eleştiri okları önce Sayın Davutoğlu’na ardından da Tayip Bey’e yöneldi... Her zaman olduğunca! Kimse Birinci Körfez Savaşı’ndan söz etmedi, 2003’de 2. Körfez Savaşı’nı hatırlayan da olmadı. George W. Bush’un onca baskısına rağmen sınırlarını ABD ordusuna açmayan, AK Parti ağırlıklı TBMM’nin duruşuna değinen de yoktu. Saddam’ın yerine oturtulan Maliki’nin, özellikle Sünnilere yönelik acımasız tutum ve davranışlarını görmeze gelirseniz ne son bir kaç günü anlayabilirsiniz ne de Irak “ordusunun” silahını atıp kaçmasını.
Irak’ta 2012’ten sonra Sünniler gruplar halinde gösteriler düzenlemeye başlamıştı çünkü artık bıçak kemiğe dayanmıştı. Maliki’den istenen üç şey vardı: Önce beş bini kadın, binlerce tutuklunun salıverilmesi. Sonra ABD’nin koyduğu temsil hakkı kotalarının kaldırılması. Bu kotalar Sünnilere yönetimde yüzde 20 temsil hakkı verirken Şiilere yüzde 60 temsil hakkı veriyordu. Yani Sünniler çok iyi oy alsalar da siyasete Şiiler egemendi. Irak ordusunun komuta kademelerinde de Sünnilere yer yoktu; Sünniler BAAS ve Saddam yanlısı olarak algılanıyordu ki, Irak tecavüzünü Haçlı Savaşı olarak ilan eden George W. Bush kafasının bir devamıydı bu. Gösterilerin üçüncü nedeniyse ülkeyi sarıp sarmalayan, akıllara ziyan boyutlara varmış yolsuzluklardı. ABD salt Irak ordusunu eğitmek ve modern silahlarla donatmak için 26 milyar dolar gömmüştü Irak’a ama bu paranın yarısı Maliki ve yandaşlarıyla Irak ordusunun generallerince yağmalanmıştı. Buna şiddetle karşı çıkan Şiiler de yok değildi. Irak halkının hiçbir ihtiyacını karşılamak şöyle dursun Maliki, özel birlikler oluşturmuş her ay ortalama bin kişi öldürtüyordu. Yani neredeyse Saddam’ı mumla aramaya başlamıştı Iraklı. Sünniler 11 yıl boyunca ses çıkarmadı olan bitene. El Irakiye partisinden bir milletvekilinin evine baskın düzenlenip kız kardeşi öldürülünce bile seçimlerin beklenmesine karar verildi. Maliki kazanmazsa kimse sesini çıkarmayacaktı. Seçim sonuçları belli olmadı ve Maliki sırtını silaha dayayarak iktidarını sürdürme amacını belli etti. İşte o zaman Sünnilerin büyük bölümü kendi silahına sarıldı, aşiretler de yardıma koştu. Musul ve Kerkük’te halk başkaldırıya destek verince Maliki’nin “ordusu” kaçtı!
Biz kolaya kaçtığımız için olayların perde arkasını bırakıp salt IŞİD’e odaklanıyoruz. Bakınız, Maliki’ye yönelik başkaldırının içinde aşiretler, Ensar, Nakşıbendi, Mücahidler Gücü, İslam Ordusu gibi değişik gruplar var. Musul’u ele geçiren bin kişilik IŞİD değil elli binin üstünde insandan oluşan ve içinde birçok grubu barındıran bir yapı. Özetle IŞİD başrolde olmadığı gibi “ele geçirdiği” öne sürülen birçok yerde sayısı beş yüzü bulmaz.
Yapılmak istenen IŞİD’i kullanarak, TIR şoförlerini Konsolosluk görevlilerini kaçırtarak Türkiye’yi engellemektir. IŞİD’i, kimilerinin öne çıkarma çabası TÜRKİYE’NİN KUZEY IRAK’TA YAPTIĞI PETROL ANLAŞMASININ BİR SONUCUDUR! IŞİD’e PKK’nın bir kanadını da katarak Türk/Kürt kardeşliğinin perçinlenmesi, Türkiye’nin ekonomik olarak daha da güçlenmesi durdurulmak isteniyor!
Türkiye bugün gelişmeleri izlemekle yetiniyor ancak petrol anlaşmasına, Yumurtalık boru hattına dokunulduğu anda tavrını sergileyecektir. Barzani ve KCK’nın açıklamaları olumludur. İmralı’da PKK’nın rantçı, uyuşturucu parasıyla biti kanlandıkça kanlanan tayfasına gerekli cevabı verdi. Özetlersek; Sünniler Maliki’ye karşı ayaklanmıştır Irak’ta. IŞİD bu büyük gücün arasına girmiş, az sayıda olmasına karşın dış devlet ve medya desteğiyle, Türkiye’nin Kuzey Irak petrolüyle daha da güçlenmesini engellemek için masaya sürülen bir piyondur nokta!