Haftaya yansıyan adalet arayışına dair çok ilginç haberler oldu.
Örneğin Adana'da bir vatandaş sokakta uyuşturucu satan komşusunu defalarca uyarmasına rağmen bir türlü önüne geçemedi. Zehir taciri bildiğini okuyordu. Son tartışma kanlı bitti. Zehir taciri öldü.
Tek derdi sokağında uyuşturucu satılmasının önüne geçmek olan komşu katil oldu. Bu tür olaylarda tabii yasalar açık.
Ama vicdanın sesi de bir başka yankılanıyor.
İnsan suç kimin diye sormadan edemiyor.
Tesadüf mü bilmiyorum ama yine çok tartışmalı, ilginç bir haber daha vardı Adana'dan...
Bu kez sitede oturan bir kişi ile kapıcı kavga ediyor.
Ev sahibi kapıcıyı vuruyor. Kendisi 11 yıl 10 ay hapis cezası alıyor.
Buraya kadar her şey normal seyrinde, ancak kapıcı "ben iş başındayken vuruldum. İş kazası sayılır" diye dava açıyor. 12 milyon liranın üstünde manevi tazminat hakkı kazanıyor. Şimdi sitedeki her daire sahibi 60 bin lira kapıcıya tazminat ödemek zorunda. İnsan sormadan edemiyor tabii neden 12 milyon lira tazminat vurandan değil de tüm siteden tahsil ediliyor. Suç kimin?
Site sakinleri vuranı tanımayız etmeyiz, olay anında orada değildik, konu site güvenliğiyle ilgili değil. Biz niye parayı veriyoruz" diye istinaf itiraz etti. Bakalım ne olacak?
Yine Türkiye'nin 15 yıl önce çok konuştuğu bir olay vardı.
Münevver Karabulut cinayetinde Katil Cem Garipoğlu'nun mezarının açılması kararı verildi. Yani aile otopsi raporu, video görüntülerine rağmen cezaevinde intihar ettiğine inanmıyor. Üstelik savcı da haklı bulmuş olacak ki fethi kabir kararı çıkarıldı. Mezar Perşembe günü açılacak. Peki ben tüm bunları niye yazıyorum. Adalet arayışı insanlık tarihi kadar eski. Erdoğan'ın partisinin ismini Adalet ve Kalkınma Partisi koyması da tesadüf değil elbette. Bu yüzden yeni yargı reformu paketinde gözler. Adalet Bakanlığı tüm taraflarla görüştü. 45 bin görüş tek tek incelendi. Özellikle toplumda infiale sebep olan magandalık, kısa süreli suçlarda hapis yatmadan elini kolunu sallayarak çıkıp gitme gibi konular da mercek altında. Zira 4 yıla kadar hapis cezası olan suçlarda cezaevine girme süreci 1 ila 3 gün arasında...
Toplumda son dönemde oluşmaya başlayan cezasız kalıyor algısının önüne hızla geçilmesi gerekiyor. Meclis 1 Ekim'de açılıyor. Umarız tez zamanda bu alanda önemli adımlar atılır. Zira milletin beklentisi budur...
MİT OLMAK KOLAY DEĞİL
İsrail 85 ton bomba kullandı.
Bunlar sığınak delen, taş üstünde taş bırakmayan bombalar.
Hizbullah lideri Nasrallah'ı öldürdüğünü açıkladı.
Bir süre sessiz kalsa da Hizbullah ölümü doğrulamak zorunda kaldı.
Bir gün önce Netanyahu BM Genel Kurulu'nda "Elimiz İran'ın içine kadar uzanıyor. Ortadoğu'da uzanamayacağımız yer yok" demişti.
Ve belli ki Mossad, Tahran'daki yönetim katlarında, koridorlarında kol gezdiği gibi Hizbullah'ın içine de sızmış. Tahran'daki Haniye Suikastı, Lübnan'da kısa sürede Hizbullah'ın yönetim kademesinden 18 kişinin etkisiz hale getirilmesi dikkat çekici. Çağrı cihazı ve telsiz saldırıları da çabası... Bu konuda çok fazla yorum, değerlendirme yapıldı. Yapılıyor.
O yüzden ben bizi ilgilendiren bölümünü sizlerle paylaşmak istiyorum.
Her zaman önemliydi ama bu yüzyılda istihbarata karşı koyma yeteneği ölümcül önemde. Bu yüzden şimdi anlıyoruz ki? Hakan Fidan MİT'in başına geldiğinde İsrail medyasındaki karalama haberleri, "İran'ın adamı" yaftalamaları boşa değilmiş. Ya da FETÖ'cülerin MİT Tırları ihaneti, Hakan Fidan'ı tutuklama çabaları da öyle... Zira FETÖ'nün sızmakta en çok zorlandığı kurum MİT oldu. MİT olmak öyle kolay da değildi.
Zira bu süreçte MOSSAD'ın Türkiye'deki kolunu, kanadını kıran MİT'in yerli ve milli duruşunun ne kadar kritik olduğu bir kez daha görüldü. Eğer Türkiye güvenlik bürokrasisinden CIA artıkları, Mossad uzantılarını, FETÖ'cüleri temizlemeseydi. İnanın, Tahran yönetiminin, Hizbullah'ın içine düştüğü durumdan halimiz beter olurdu. Hatırlayın Eski ABD Elçisi john Bass, ne demişti. "DEAŞ bombaları patlamıyorsa bizim işbirliğimiz sayesinde"... Oysa herkes biliyor ki o bombalar patlamıyorsa bu ülkenin kahramanları sayesinde. Yani aslında 15 Temmuz'da millet FETÖ'cü teröristlerle birlikte CIA ve MOSSAD artıklarını, bizimle ilgili planlarıyla birlikte çöpe attı. Bu yüzden 15 Temmuz ruhunu her daim diri tutmalıyız. Zira bu ruha karşı sistemli saldırılar devam ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ABD dönüşü gazetecilere yaptığı değerlendirme bugünlerde çok daha kritik önemde. Erdoğan, 30 Ağustos törenlerinde özellikle altını çizdiği 'iç cephe'nin önemini bir kez daha vurguladı: "Bizim Kızıl Elmamızdır, bu ruhu çökertmeye çalışana fırsat vermeyeceğiz." Dedi. Erdoğan "Gazze'yi savunmak Anadolu'yu savunmaktır" dediğinde bu açıklamayı hamaset görenler Lübnan'daki İsrail katliamı ile belki biraz olsun hak vermiştir.
Ve son bir not. Erdoğan'ın BM Genel Kurulu'ndaki konuşması büyük ses getirdiği, dünya medyasına manşet olduğu halde boş salona konuştu tezviratını yayanlar, Netanyahu gerçekten boş salona konuştu neden susuyorsunuz, yoksa klavyelerinizin jetonu mu bitti?
AKLI CHP'DE KALDI
Fotoğrafta CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partinin maskotu olan Kedi Şero'yu gömüyor. Özel'in üzüntüsü yüzüne de yansımış ama bu sadece Şero'nun kaybına duyulan bir üzüntü mü, yoksa aynı zamanda Özel, partide herkes birbirini gömüyor biz nereye gidiyoruz endişesini de taşıyor olabilir mi?
Zira CHP Genel Başkanı Özgür Özel, ABD'ye gitti. Ama aklı partideki iç çekişmelerde kaldı. Özel, ABD'de Sosyalist Enternasyonal toplantılarına katıldı. Toplantıda Rum temsilci "KKTC'de işgalcisiniz" deyince önce salonu terk etti. Sonra geri dönüp tepki gösterdi haberleri yapıldı. İyi de Rum bu cesareti Özel'in yanından ayırmadığı CHP'li Namık Tan'dan almış olabilir mi? Zira o da Rum ağzıyla Mavi Vatan için "Masal" diye konuşuyordu. Yani Özel, Tan'a suskun, Rum'a coşkun. Yani özetle, "yanındaki danışmanına dahi sözünü ne kadar geçirebiliyor?" sorusu ortada duruyor... Rumlar da ne kadar ciddiye aldı tartışılır.
Ancak ben asıl başka bir konuya dikkat çekmek istiyorum. Özel'in ABD ziyaretinde aklı Türkiye'de, CHP'de kaldı. Zira Özel gider gitmez, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, "Partim aday gösterirse adayım" açıklaması yaptı. Cumhurbaşkanlığı adaylığı için İmamoğlu'na kafana göre takılma biz de boş değiliz mesajı verdi. Hani haksız da değil. Zira anketlere göre İmamoğlu'ndan 12 puan önde... Ve bu gazla da zaman lehine işliyor gibi görünüyor. İmamoğlu çaresiz, hizmet üretemiyor, vizyon ya da proje ortaya koyamıyor. Polemikle de bir yere kadar.
Bugünlerde YSK üyelerine hakaret davası üstünden "Mağdurum da mağdurum" açıklamaları yapıyor. Hükümet beni istemiyor algısı peşinde koşuyor ama bizzat CHP'li gazeteciler çıkıp İmamoğlu'nu yalanlıyor.
Yani sözün özü. CHP'deki adaylık kavgası, taht oyunları daha uzun süre siyaset gündeminde yerini koruyacak gibi görünüyor.
İşin ilginç yanı ufukta bir seçim de yok.
Zira Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Tüm planlarımızı 2028'e göre yapıyoruz. Muhalefetin kendi iç çekişmelerini perdeleme amacıyla gündeme getirdiği seçim tartışmalarını havanda su dövmek olarak görüyoruz." dedi. Erdoğan, Türkiye Yüzyılını inşa etme çabasında kaybedecek zamanımız yok mesajı verdi. "Türkiye'nin önünde her biri altın değerinde seçimsiz üç buçuk yıl vardır. Ekonomide savunmada, demokrasideki hedeflerimize ancak bu üç buçuk yılın hakkını vererek ulaşabiliriz. Bunun dışındaki her gündem lafı güzaftır, sanaldır, sahtedir." Diye tavrını net bir şekilde ortaya koydu.
Yani muhalefet kendini darı ambarında görüyor ama ambarın anahtarları Cumhur'un elinde ve net olarak kapalı...