Bazı HDP milletvekilleri için söylüyorum. Bunlara milletvekili demek için bin şahit bile yetmez.
Bunlar ne Türk’ün milletvekilidir
ne Kürd’ün.
Bunlar resmen Kandil’in adamlarıdır.
Bunlar çok ağır gelmeye başlamıştır Türkiye’nin üzerinde.
Taşınamayacak bir yük oluşturmuştur.
Türkiye terörle mücadele ediyorsa, bunun için her gün şehit cenazelerine omuz veriyorsa, her gün evlatlarının arkasından ağlıyorsa, anaların yüreği kavruluyorsa, bir bölgede şehirler yaşanmaz hale getirilmişse, birileri çıkıp, milletvekili titri altında, cinayet şebekelerinin yanında duramaz.
Kürtlerin duygularını kollamak bu değildir. Bunları asla ve kat’a “Kürt temsilcisi” olarak görmemek gerekiyor. Kürtleri “cinayet şebekelerinin arkasında saf tutmuş insanlar” gibi görmek... Asıl Kürtler’e bühtan budur. O zaman “Bu vatan benim canımdan azizdir” diyerek canını ortaya koyan Kürt çocuklarına ne diyeceksiniz? Ne diyeceksiniz, şehit çocuklarının ardından ağıt yakan Kürt annelere?
Yakın tarihin en büyük yanlışlarından birisi PKK ve avenelerine “Kürt temsili” payesinin verilmesidir. Bunu, içerde-dışarda birileri bilinçli olarak yaptı, yapıyor. Birileri de “saflık”la böyle bir sonucun oluşmasına zemin hazırladı.
Şimdi bir HDP’li milletvekili sokak ortasında def’i hacette bulunsa, “Ulan sen ne yapıyorsun?” diye çıkışmak, Kürt vatandaşlarımızı gücendirmek olurmuş gibi bir hava oluştu.
Adam ya da kadın, oradan “Sizi bu çukurlara gömeceğiz” diye meydan okuyor, hendek vahşetine sahip çıkıyor, adam ya da kadın, terörist cenazesine omuz veriyor, adam veya kadın, 28 kişiyi katleden canavarın taziye evinde arzı endam ediyor ve biz onun “milletvekili rütbesi”ni sökmek istediğimizde “Ona dokunmayalım, Kürtler gücenir” perdesi geriliyor önümüze.
Yani bu, “Kürtler Ankara’daki canavarca bombalamayı onaylıyor” anlamına mı geliyor Allah aşkına?
Şu veya bu kadar Kürt, bir cinayeti onaylasa o cinayet meşru mu olur?
Şu veya bu kadar Türk, bir başka cinayete onay verse, o cinayet meşru mu olur?
Sedat Peker “kan banyosu” dediğinde, belki de pek çok insanın içinden geçen duyguyu seslendirdiğine inandı ama toplum olarak reddettik o söylemi.
Bakıyorum, Ankara’daki kundaklamayı yapıp 28 kişinin hunharca öldürülmesini gerçekleştirdiği kesinleşen militan için taziye çadırı kuruyor ailesi. Bu bile bir cür’ettir aslında. Oraya HDP’li milletvekillerinin gelmesi ayrı bir cür’ettir. Bu, sade bir ölüm karşısında sergilenmiş insani bir hadise değildir beyler! Yok öyle! Bugün 28 kişiyi katledeceksiniz, yarın sizi tebcil edecekler. Bunu bu ülke kaldırmaz. Baba - anne - kardeşler, hadi onların yakınları kaldırsınlar sade bir törenle cenazelerini ama teröristi tebcil eden bir gösteri, işte bu olmaz.
Bu anne - baba - kardeşler için de olmaz, bir milletvekili için hiç olmaz.
Anlıyoruz, HDP milletvekilleri, terörle mücadeleyi hiçbir biçimde sahiplenmediler.
Vatanın zor günü değerlendirmesine hiçbir şekilde iştirak etmediler.
Aksine çok çok iyi anlıyoruz ki yürekleri başka şey için atıyor.
Ama eğer böyleyse mertçe davransınlar. TC bütçesinden maaş alıp, sonra ülkeyi vuranların sırtını sıvazlamak mertlik değildir. Hatta, şunu da söyleyeyim, dağa götürülüp sonra güvenlik güçlerinin önüne sürülen yaşları 18’in altında ölüm mangası haline getirilen Kürt çocukları kadar bile mert olmadılar.
Maaş al, onun keyfini yaşa, sonra da birkaç terörist cenazesine omuz vererek “Ben sizin yanınızdayım” meddahlığına soyun.
Hayır, hayır, hayır!
Suç işleyeni korumak asla “milletvekili dokunulmazlığı”nın amacı olamaz. Bunlardan birçoğunun milletvekilliğinin bile nasıl bir örgüt despotluğu altında kazanıldığının sorgulaması bir yana, en azından bir hukuk devleti, “Falancaları gücendiririz” diyerek suçu görmezden gelemez.
Bu, hukukun birilerinden korkması anlamına gelir. Bu da ayrı bir teröre
teslimiyettir.
Bence şu anda, terörle mücadelenin etkinliği kadar, suç işleyen kişilerden “milletvekili titrinin alınması” da hayati önem kazanmıştır.
Not: Kemal Öztürk’ün dünkü Yeni Şafak’taki yazısını okudunuz mu? Ben içim yanarak okudum. Eline sağlık Kemal Bey kardeşim!