Bazen arabanın lastiklerinin %50 inik olmasındansa patlamaları daha iyidir. En azından sorunla yüzleşirsin, kenara çekip çözüm ararsın. Oysa inik lastikle “Bu beni götürür” der, farkında olmadan arabanın jantından başlamak birçok aksamına zarar verirsin. İşin kötüsü de farkında bile olmadan..
Bunca debdebenin içinde 81 milyon insanın birden aynı dertle dertlenmesi, adeta her biri ülkeyi yöneten lider kendisiymiş gibi “Ne yapmamız lazım?” sorusunu sorması, “Biz nerede yanlış yaptık” diye kendisini sorgulaması için ciddi bir şok gerekliydi. Oldu.
Türk filmlerindeki klişeyi hatırlayalım. Hiç beklemediği bir şok yaşadığında doğuştan kör olan gözleri açılan Cüneyt Arkın filmi gibiydi 10 Ağustos. (Cüneyt ağabeye Allah’tan şifalar diliyorum)
Ne tek başına Trump’ın pervasızlığı, ne Pastör Bronson meselesi yeterli değil bu yaşanılanları açıklamaya.
Evet, tökezlediğimizde tekme attıkları doğru. Yunanistan’ı yıllardır batık haliyle besledikleri halde Türkiye’nin ayağı takıldığında ayağı kırılmış, ölüm döşeğindeymiş gibi davrandıkları doğru.
Ama ayağımız takıldığında düşmeden atletik bir hareketle düşmeden toparlayacak şekilde bacak kası çalışmamışız yeterince. Yahut ayağımızın takılabileceği çukuru, tümseği görecek gibi gözlerimizi açmamışız, dikkatli bakmamışız.
Biraz özeleştiri vakti dostlar.
Biz nerede hata yaptık?
Ürettiğimizin kat kat fazlasını tüketirken aradaki farkı kim kapatacak sandık?
Son model arabamızı yeni modeli çıktığı gün yenilerken bu denizin bir gün bitebileceğini nasıl düşünmedik?
Aldığımız ev bir yılda 300-500 bin TL prim yaptığında, o evin ne yapıp da o parayı kazandığını nasıl oldu da sorgulamadık? Bu katma değeri nasıl, neyle sağlamıştı o ev, neden düşünmedik?
Hiçbir şeyin sürekli yukarı gidemeyeceğini nasıl unuttuk?
Kiralar uçtu, ev-işyeri, arsa fiyatları uçtu, nasılsa bir şekilde satılıyordu, rüzgar arkamızdan esiyordu diye talebin kat be kat fazlası inşaatları nasıl diktik, neye güvendik?
Bizim bu sürece ihtiyacımız vardı. Kimse kusura bakmasın. Tokat yiyip kendimize gelmemiz gerekiyordu.
Biraz masraflı olacak, biraz zaman alacak ama lastikleri değiştirip yola devam edeceğiz.
***
Şu zamanda iş hayatı olarak mutlaka yapmamız gerekenler var.
-Panikle karar vermeyin, aceleci olmayın. Kurdan dolayı oluşan zararınızı bir kenarda tutun ve bir anda mevcut müşterilerinize ödetmeye çalışarak onları kaybetmeyin. Zamana yayın.
-Müşterilerinizi incitmeyin, hatta bu süreçte rakiplerinizin incittiği çok müşteri bulacaksınız, onları kazanabilirsiniz, ve onlar zor zamanlar geçtikten sonra sizi asla bırakmayacaklardır.
-Normal zamanda bir karar alırken “Benim faydama mı?” diye düşünebilirsiniz. Normal zamanda ekonominin size ihtiyacı pek yoktur. Ama zor zamanlarda “Benim faydama mı?” diye düşünürken “Ülkemin faydasına mı?” diye de düşünün. Ülke olmazsa siz de yoksnuz, biz de yokuz.
-Rakiplerinizle iletişimi arttırın, birbirinizi ziyaret edin, ,işbirliğini güçlendirin. Hatta barter yapın, onların stoğunda sizin satabileceğiniz ürünler varken sizde de onlara yarayacak ürünler vardır. Değiştirin, ticaret hacmini arttırın. Bunu ben deniyorum, çok işe yarıyor. Tavsiye ederim.
-Son olarak müşterilerinizin, tedarikçilerinizin ve rakiplerinizin moralini yüksek tutacak adımlar atın. Moral veren e-postalar gönderin, boş vakitlerde arayıp hep birlikte çalışırsak çok kısa sürede eskisinden de iyi olacağını anlatın. Çünkü bu ancak hep birlikte inanırsak olacak.
Dostlar, her şey güzel olacak.
Vira bismillah…
***
2008 krizinde yangına benzin döken, panikle alelacele kredileri geri çağırarak bir çok şirketin batışına sebep olan bankalar bu kez başka bir noktadaydı.
Önce İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali çıktı ekranlara.
Sonra Garanti Bankası Genel Müdürü Fuat Erbil.
Eğer izlemediyseniz iki konuşmayı da izleyin.
Doğru zamanda doğru yerde durmanın önemi mi demeliyiz.
Güçlü bir siyasi iradenin varlığının önemi mi?
Galiba her ikisi de.