Biz bayram tatilindeyken dışarıda Obama’nın Cumhuriyetçileri haklaması dışında pek kayda değer bir gelişme olmadı. Şuna dikkatinizi çekerim; ABD’de borç tavanı sorununun-geçici de olsa- çözülmesiyle Fed’in tahvil alımını durdurmayı, daha da, erteleyeceği ve bu ertelemenin en az 2014’ün ilk çeyreği sonuna kadar devam edeceği beklentisi ağırlık kazandı. Ayrıca Dallas Fed Başkanı Fisher gibi radikal genişleme karşıtlarının da sesleri eskisi gibi yüksek çıkmıyor. Fed içindeki başkanlık yarışı ve buna bağlı çalkantı da, Cumhuriyetçilerin hükümeti kilitleme hamlesinden bağımsız okunmamalı. ABD’deki anlaşmaya bağlı olarak dolar, euro ve altın karşısında değer kaybetti ve ABD hisseleri, başta teknoloji şirketleri olmak üzere, hızla yukarı çıktılar. Aslında bu hafta sonu oluşan bu veriler bize yalnız anlık bir durumu değil, önümüzdeki ağırlıklı trendi de gösteriyor.
Bundan sonra, ne tür analiz yaparsanız yapın her şey bu genel trend çizgisi etrafında dolaşıp duracak. Yani ABD tarafında, düşük faiz ve dolar, teknoloji şirketlerinden başlamak üzere başlayan toparlanma ve buna bağlı yeni bir finans yapılanması, sürecin belirleyeci unsurlarından birisi olacak. Avrupa’nın bu kadar yüksek bir euro ile devam etmesi mümkün değil, burada Almanya’da yeni hükümet bekleniyor ama Almanya’da ne olursa olsun, Merkel’in, bir önceki dönemde, söyledikleri ve yaptıkları üzerinden şekillenecek bir Avrupa’yı artık kimse düşünmesin. ABD’de şimdilerde gördüğümüz mücadelenin daha şiddetlisine AB içinde de tanık olacağız. Ekonomi politikalarından, genişleme stratejisine değin bir çok temel başlık Türkiye’yi de içine alarak önümüze gelecek.
ABD’de ilk raundu kaybeden neoconlar, Türkiye ve Ortadoğu çemberini elden bu kadar kolay çıkarmayacaklar.
Şunları artık rahatlıkla iddia edebiliriz: 1) Mayıs ayında başlayan operasyon, Fed’in genişlemeyi durdurma söylentilerinin yayılması ile başladı. Bernanke’nin ortada-durumu idare eden- konuşmaları bile genişlemenin yakında biteceği yorumları ile harmanlanıp verildi. Böylece gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışı ve mini kriz çevrimi oluşturulmaya çalışıldı. Bu operasyon, doların ve ABD faizlerinin yukarı çekilmesi ve bir nevi dolar revalüasyonu idi. Doğuyu ilkönce ekonomik sonra da siyasi olarak istikrarsızlaştırmak istediler.
2) Obama yönetimi, bu küresel operasyonu farkına vardığında, operasyonun başladığı yer olan Fed’e yöneldi; Başkan olarak, Summers’ın çekilmesini sağlayıp genişleme konusunda daha kararlı Yellen’i işaret etti. Ve Fed’in çark etmesi sağlandı.
3) Cumhuriyetçiler, son silah olarak hükümeti kilitledi. Ancak bu, Obama’nın işine geldi; bu durum, ABD’nin aslında borçla dönen bir ekonomi olduğunu gösterdikçe, Fed’deki genişleme yanlısı kanadın haklı olduğu da ortaya çıktı.
4) Cumhuriyetçi kanat bu süreçte yalnız Fed içinde ve ABD’de kaybetmedi; Ortadoğu ve Türkiye konusunda da kaybettiler. Obama-Ruhani görüşmesi tam bu sıralarda oldu.
Netanyahu’nun Charlie Rose’a cevabı...
Burada benim dikkatimi çeken bir ayrıntı daha var; onu da aktarmak istiyorum; sanıyorum 3 Ekim günüydü; Charlie Rose’un ünlü mülakat programının konuğu İsrail lideri Netanyahu idi. Charlie Rose, Netanyahu’ya o can alıcı soruyu sordu: ‘ Her şey tamam da hala Filistinlilere ait yerleri, İsrail yerleşimcileri bahane ederek, onları oraya zorla yollayarak işgal ediyorsunuz; bu devam edecek mi? Netanyahu; bizim Filistinlilerle bir sorunumuz yok, ama biz oralarda olmasak İran olacak, yine Filistinliler olmayacak, Hizbullah kampları olacak, bize bunun olmayacağı garanti edilsin boşaltalım’ anlamına gelecek şeyler söyledi. Batı Şeria ve Gazze’de sürekli genişleyen İsrail yerleşim bölgeleri, Netanyahu’nun Likud Partisi döneminde Doğu Kudüs’e de sıçradı. İsrail’in, Cenevre sözleşmesinin 49. maddesini de ihlal eden bu de facto militarist durumunu, Netanyahu İran tehdidiyle açıklıyor; Filistin meselesini tali plana atıyor.
İran yeni bir yol arıyor...
Şu unutulmamalıdır, İran açık bir toplum ve ekonomi olmadıkça Türkiye ile ilişkileri, hiç bir zaman, şimdikinden iyi ve grift olamaz. Ama son aylardaki işaretler de gösteriyor ki, Ruhani, ambargoyu hafifletecek yeni bir açılım arıyor. Çünkü İran ekonomisi artık kondisyonu tükenen, koşmaya mecali kalmayan bir futbol takımı gibidir. Öte yandan İsrail’de, yeni Ortadoğu’da, eski politikalarla gidemeyeceğini biliyor. Suriye düştükten sonra sertlik gerekçesi için elinde yalnız İran kalacak, İran’da dışa açılmayı seçerse İsrail çok güç durumda kalır. Böyle olunca İsrail, ‘bizim için artık Suriye’de olamadığına göre tehdit İran’dır, burayı halledin, Filistin meselesi çözülsün diyecektir.’ Netanyahu’nun Rose mülakatında söylediği budur.
Peki İran, o eski İran olmazsa, küresel ekonomiye enerjiden başlamak üzere dahil olmaya karar verirse, tedrici de olsa kapılarını açarsa karşımızda nasıl bir dünya olur; bu dünyada Merkeller, Bush gibiler, general eskileri, Baas özentileri, silahçılar, kafatasçı ulusalcılar olur mu? Şunu da söyleyelim; hem İsrail kökenli Yahudi sermayesi hem de İran kökenli sermaye artık eski ticari ve finansal çevrim üzerinden ellerindeki birikimi değerlendiremiyorlar. Burada Türkiye’ye ihtiyaçları var; Rus oligarklarla yaptıkları ortalıklardan çok ağızları yandı. Bu sermaye çözülüp Türkiye’ye geliyor.
Tekere çomağı kim sokuyor?
Burada Türkiye, küresel neocon çetesinin ve buraya dayanan finansal-sinai oligarşinin tekerine çomak sokuyor. İsrail’den İran’a değin çıkar işbirliği yapan ve Türkiye üzerindeki mümessilleri ile Almanya’ya kadar uzanan bu yapı, Türkiye’de bazı kurumların gerçek işlevlerine kavuşması ile deşifre oluyor, kirli politikaları açığa çıkıyor. Yapılan provokasyonlar, mali operasyonlar bunların istasyonları saat saat raporlanıyor. Küresel neocon çetesinin Türkiye ayağı da, İran ayağı da, İsrail ayağı da deşifre oluyor... Tek bir İsrail, tek bir İran olmadığı ortaya çıkıyor.
‘Hakan Fidan neden hedefte’ diye mi sordunuz?