Karnımız tok, sırtımız pek ise hiçbir şeyi sorgulamıyoruz. Kaynakları zengin bir ülkede büyümüş olmanın rahatlığı ve rehaveti içindeyiz aslında. Fakat pek çok dünya ülkesi bizim kadar şanslı değil. Bu nedenle dünya, kaynakların doğru yönetimi konusunda kafa patlatıyor, biz yapmasak da bu sorunların hepsini sorguluyor. Son yıllarda dünya ülkelerinin en önemli konularından biri sürdürülebilir bir yaşam. Dünyada sahip olduğumuz tüm kaynakları minimum kayıpla yeni nesillere aktarabilmek. Sizin olduğu kadar çocuklar ve torunlarınızın da bu dünyada sizden kalan kaynaklarla sıkıntı çekmeden yaşama hakkı var çünkü. İşte bu yüzden dünyadaki standartlar değişiyor, gelişiyor ve önceliği her konuda sürdürülebilirliğe veriyor. Amaç kaynakları gelecek nesillere taşıyabilmeyi devamlı kılmak.
KAYNAKLAR SONSUZ DEĞİL
Dünyada iklim, ekoloji, insan ve daha pek çok şey değişiyor. Bu değişime ayak uydurabilmek için pek çok sektörün farklı uygulamaları var. Bunlardan biri de sürdürülebilir yapılar. Artık inşa edilen yapıların, sadece depreme dayanıklı olması ya da estetik görünmesi yetmiyor. Çevreye etkisi, az enerji tüketmesi, hatta kendi enerji ihtiyacını karşılayabilmesi, atıklarının en azından bir kısmını bertaraf edebilmesi gibi özellikler önemli hale geliyor.
Betonlaşmanın etkisinden çok bahsettik. Betonların şehir üzerinde şehir ısı adası oluşturduklarını, havayı ekstra ısıttıklarını ve toprağa oranla daha zor soğuduklarını anlattık. Küresel ısınma sebebiyle ısınan şehirlere bir katkıda beton yapılardan geldiğini biliyoruz. Binaların insan sağlığı ve çevre üzerindeki etkileri bununla da sınırlı değil. Tüm dünyadaki binalar, ülkesel elektrik tüketiminin yüzde 70’ini gerçekleştiriyor ki bu ciddi bir rakam, benzer şekilde binalar ülkesel atıkların yüzde 65’ini, sera gazı salınımının yüzde 30’unu üretiyor ve toplam su kaynaklarının yüzde 12’sini tüketiyor. Bu rakamlar bize dünya kaynaklarının korunması için öncelikle binaların kontrol altına alınması gerektiğini söylüyor. O yüzden dünyada binalar artık sürdürülebilir bina sertifikasına göre inşa ediliyor. Bu sertifikaya göre yapılan binalarda daha az enerji ve su tüketimi, karbondioksit salımı ve katı atık üretimi sağlanabiliyor.
YEŞİL YAPILARIN SAYISI ARTIYOR
Yeni teknolojiler sayesinde artık pek çok sistem değiştirilebiliyor. Daha dayanıklı beton üretimi yapılabiliyor, beton yerine alüminyum gibi malzemeler tercih edilebiliyor. Yağmur suyunu biriktirip kullanabilen, rüzgar, atık ve güneşten enerji üretebilen, ısı yalıtımı sayesinde kışın ısı kaybı yaşamayan, yazın çabuk ısınmayan, ses yalıtımıyla gürültü kirliliğinden en az etkilenen, atmosfere daha az karbondioksit salan, çevreye daha az zararlı ve daha uzun ömürlü binalar giderek yaygınlaşıyor. Türkiye’de de bu trend hızla pek çok projede uygulanıyor. Deprem yönetmeliği gibi zorunlu bir uygulama olmasa da pek çok bilinçli insanın tercihlerinde ilk sırada bu yeşil yapılar var.
Üretilen bütün materyaller bozulsa, yıkılsa, kullanılmasa da yok olmuyor. Tıpkı su, azot ya da karbon döngülerinde olduğu gibi eninde sonunda bir yerde yeniden karşımıza çıkma ihtimali var. Ya çöp ve zararlı atık olarak doğayı suyu veya atmosferi kirletecek ya da dönüştürülüp yeniden kullanılacak.
Siz de ev satın alırken her şeyiyle çevreci, sürdürülebilir yapıları tercih edin. Geleceğinizi kendi ellerinizle kirletmeyin.