Bugün Ortadoğu’da yeni bir savaş türü ile karşı karşıyayız. Hiç şüphesiz bu savaşın kendine has bir ekonomisi ve bu ekonominin dinamikleri var.
Ama buraya gelmeden önce, Başbakan Davutoğlu’nun Christiane Amanpour’a verdiği röportaja değinmek istiyorum.
Davutoğlu, ABD’nin IŞİD stratejisinin Esad’ı da kapsaması halinde Türkiye’nin kara gücü desteği verebileceğini ifade etti. Bu, söyleşinin en önemli cümlesiydi... İkincisi de Türkiye’nin güvenlikli bölge tezi. Davutoğlu, Türkiye’nin IŞİD’a yönelik koalisyona, Suriye’ye yönelik uçuşa yasak güvenlikli bölgeler oluşturulması halinde katılabileciğini vurguladı. Bu açıklamalara ABD’den hemen yanıt geldi. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Jen Psaki, Davutoğlu’nun sözlerine “ Pozisyonumuz değişmedi. Hedef halen IŞİD. Muhalifleri desteklemeyi sürdüreceğiz ancak şimdilik yeni bir durum yok” dedi.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Davutoğlu’nun Suriye’de tampon bölge ve uçuşa yasak bölge oluşturulması talepleriyle ilgili sorulara Psaki, “Şimdilik uçuşa yasak bölge ve tampon bölge hakkında neyin düşünüldüğü ve düşünülmediği üzerine hiçbir şey değişmedi” yanıtını verdi. Psaki, IŞİD kuşatması altındaki Kobani için yeterli sayıda hava saldırısı desteği sağlanmadığı yönündeki eleştirilere ise, ‘hava saldırılarının bir günlük değil, uzun bir operasyonun parçası olduğunu’ söyledi.
İnanın hedefleri IŞİD değil...
Evet, bence Davutoğlu’nun Amanpour’a söyledikleri ve arkasından buna cevap ABD açıklaması çok şeyi anlatıyor. Kobane’de IŞİD tankları katliam yaparken ABD’nin buraya neden havadan müdahale etmediğine askeri açıdan-taktik ve işin rasyonalitesi olarak- bir yığın cevap vardır. Ama ABD sözcüsünün, hiç- bir kaç tank vurmak için kilometrelerce uzaklıktaki üslerden uçak kalkması akıllıca değil gibi-savaşın taktik rasyonalitesine girmeden ‘ hava saldırılarının uzun bir operasyonunun parçası’ olduğunu söylemesi çok şeyi açıklıyor. Tabii ABD’nin bu ‘uzun operasyonu’nun ne olduğunu bulmanız şartı ile...
Bize göre, ABD’nin ve Suudi Arabistan, BAE gibi koalisyona katılan güçlerin uzun vadeli stratejisi, bölgeyi yeniden restore edilmiş Baas rejimlerine teslim etmektir. Bunun için Kobane ve diğer Kürt bölgelerinde IŞİD’a ses çıkarmıyorlar, bölgeyi temizlemesine izin veriyorlar. IŞİD bunu yaptıktan sonra, gerekirse IŞİD’la uğraşacaklar. Bunun için Esad’la kesin işbirliği yapmıyorlar ama Türkiye gibi, Esad’ın düşmesini olmazsa olmaz olarak görmüyorlar. İktidarını paylaşan bir Esad onlar için ehven-i şer. ABD ve Suudi Arabistan gibi onun bögesel ‘müttefikleri’ açısından bir yerden sonra, Özgür Suriye Ordusu, Filistin Direniş Hareketi ve Kürt siyasi hareketinin her rengi, IŞİD’tan uzun vadede daha tehlikelidir. Çünkü IŞİD’ı bugün kontrol edemiyorlar ama yarın bunu yapabilirler ve tıpkı Usume’ye ulaştıkları gibi, lider kadrosuna tek tek ulaşıp avlayıp hareketi yok edebilirler. Çünkü IŞİD adem-i merkeziyetçi bir yapı değil, IŞİD bir örümcek, denizyıldızı değil...
Örümcekler ve Denizyıldızları...
Ori Brafman ve Rod A. Beckstrom, Denizyıldızı ve Örümcek: Lidersiz Organizasyonların Önlenemez Başarısı adlı ufuk açıcı kitaplarında bu durumu çok veciz bir şekilde açıklarlar: “Gayrı-merkezileşme binlerce yıldır uyuyordu. Ama internetin ortaya çıkışı bu gücü serbest bıraktı.(..) Bir zamanlar zayıflık olduğu düşünülen, yapı, liderlik ve biçimsel örgütlenmenin yokluğu şimdi önemli bir değer haline geldi. Oyunun kuralları değişti. Brafman ve Beckstrom, kitaba adını veren denizyıldızı ve örümcek metaforlarını şöyle konumluyorlar: Örümcek, merkezileşmiş bir hayvandır; bacakları merkezî gövdesinden uzar; başını kesin, ölür... Denizyıldızı ise gayrı-merkezî bir ağdır. Başı yoktur. Temel organları her bir kolda tekrarlanır. İkiye böldüğünüzde iki denizyıldızınız olur... Amerika Vietnam’da direnişçileri kendisi gibi örümcek sandığı için yenildi. Oysa karşısında durmadan çoğalan ve başı belli olmayan “denizyıldızları” vardı.
Şu an IŞİD’ın saldırdığı bütün Kürt bölgelerinde adem-i merkeziyetçi yeni bir ekonomi ve siyaset biçimi doğuyor. Kantonlarda, her etnik kökenden, her mezhep ve dinden örgütlenen insanlar, yeni bir ekonomi ve siyaseti örüyorlar. Biz bunu aslında Filistin’de intifada direnişinde de gördük.
Yüzü ileriye dönük olan ve geleneksel gerilla örgütlenmesinden ağ biçimine geçişi gösteren isyanlardan biri, ilk olarak 1987’de başlayan ve 2000’de tekrar patlayan Filistin’deki İntifada’dır. Bu hareket, her yaştan her kesimden Filistinliyi içine alan bir ağ yapısı olarak evrildi ve Hamas buradan güç alarak büyüdü ve bugünkü Filistin devletinin çekirdek yapısı böyle oluştu.
İşte bu dinamik, bugün Batı’nın geleneksel demokrasiye dayanan ve bunu tek mutlak ‘ideal’ olarak gösteren statükosunun temelini dinamitliyor. Tam da bundan dolayı, ABD uçaklarının ilk hedefi IŞİD değildir.
Türkiye nerede duruyor?
Peki burada Türkiye nerede duruyor... Türkiye burada, Batı’nın, bütün bölge halklarını, Baas rejimleriyle ‘çağdaş köle’ yapan statükosunu dağıtıcı yeni bir yolu öneriyor. Bu yolu en çok anlaması gerekenler Kürtler... Çünkü bu yol, öncelikle Kürdistan coğrafyasında, yeni ulus ötesi dinamiğin ortaya çıkmasına hizmet edecektir. Bölge halkı, üzerine bastığı milyarlarca dolarlık zenginliğe kendi iradesiyle sahip çıkacak ve bunu değerlendirecektir. Çözüm Süreci’nin ilk ekonomik kazanımı budur. Bunun siyasi karşılığı yeni bir demokrasi ve bunun herkese yansıyan refahıdır. Kürt tarafı, ne yazık ki, Batı Statükosu’nu üreten ‘modern’ siyaset ideolojisi çemberinde düşünüyor. Öcalan’ın burayı aşma çabaları, ne yazık ki, kendisi ile sınırlı kalmış gibi gözüküyor.
Mazlum halklar için tek çıkış...
Örneğin ‘Güvenlikli Bölge’ tezine işgal diye yaklaşmak; IŞİD’ın, aslında bu coğrafyada ortaya çıkan yeni demokrasi ve ağ örgütlenmesine ve enerji kaynaklarını bölge halkının özgürce değerlendirmesine saldırdığını hiç görmemek, üstelik IŞİD’ın stratejisine ve katliamlarına ortak olmak demektir.
Evet; Türkiye, Davutoğlu’nun söylediği gibi, iki önemli çıkış öneriyor: Bölgede, başta Esad olmak üzere, tüm dikta rejimlerine ve onların kalıntılarına karşı topyekun mücadele ve güvenlikli bölgelerle, yeni bir ekonominin, demokrasinin yeni sınırlarını, hep birlikte, oluşturmaya başlamak... Bu, şimdiye değin, Kürtleri, Arapları, Türkmenleri ve daha nice halkı yok sayan, onları ‘moderleşme’ kandırmacısıyla köleleştiren Batı Statükosu’na tarihsel bir cevaptır.