Baş döndüren bir hız var. Barış Pınarı Harekatı başlayalı henüz 7 gün oldu ama daha şimdiden hem ABD’nin sahadan çekilmesi, hem kat edilen mesafe ve etkisiz kılınan terörist sayısı hedefe doğru başarıyla yüründüğünü ispatlıyor. Ancak dünyadan gelen geri bildirimler harekatın haklılığını anlatmak, muhatapları ikna etmek konusunda bir sorun yaşadığımızı da gösteriyor.
Cumhurbaşkanımızdan başlayarak büyük bir çabaya şahidiz aslında. Dışişleri Bakanımız, Milli Savunma Bakanımız, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanımız ve ilgili her bakan, her makam Barış Pınarı’nın gerekliliği ve hukukiliği üzerine sayısız açıklama yaptı, yapıyor.
Lakin uluslararası kamuoyunun doğru bilgilenmesi ve etkilenmesi için başka kanallara da ihtiyaç var. Resmi makamlar ve ağızlar siyasi, askeri, diplomatik alanlarda olması gerekeni yapıyor zaten.
Bizim eksikliğimiz sivil alanda. Yaşadığımız her olayda derdimizi, niyetimizi anlatmakta ya yetersiz kaldık, ya geç kaldık.
Terör örgütleri ve sahipleri lobilere fazlasıyla hakim. Algı oluşturmakta, gerçeği çarpıtmakta sandığımızdan daha mahir. Bizim sivil toplum örgütlerimiz ise iç kamuoyuna yönelik bir basın açıklamasının ardından genellikle sessiz, hareketsiz kalmayı tercih ediyor.
***
Tüm siyasi partilerimiz! Devlet üniversitelerimiz, vakıf üniversitelerimiz! Tüm sanayi ve ticaret odalarımız! İşveren örgütlerimiz, emek örgütlerimiz! Sendikalarımız! Tüm medya kuruluşlarımız! Farklı meslek kollarında, hassasiyet noktalarında örgütlenmiş olan sivil toplum kuruluşlarımız!
İnisiyatif almalı, seferberlik içinde olmalı! Sahip oldukları networkü Barış Pınarı’nı anlatmak için kullanmalı.
Sonuçta her bir kuruluşun üye olduğu, parçası olduğu küresel bir ağ var. Bazı kuruluşlarımız sadece temsil pozisyonundayken bazıları karar mekanizmalarında. Hiçbir STK bu imkanı atıl bırakmamalı, mutlaka ülkemiz lehine kullanmalı.
Asker evlatlarımız, komutanlarımız, istihbaratçılarımız Suriye sahasında canlarını ortaya koyarak vatan görevi ifa ediyorsa; devlet adamlarımız geceyi gündüze katarak ve vebal yüklenerek Türkiye’ye hizmet ediyorsa dua etmek ve bayrak asmak dışında bize de düşen bir şeyler olmalı!
O yüzden herkes bulunduğu alanın, makamın hakkını versin. Türkiye’nin ne yaşadığını, bu harekata neden ihtiyaç duyduğunu, neyi hedeflediğini ve daha önceki harekatlarda bölgeye getirdiği huzuru muhataplarına anlatsın. TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu yaptı bunu. Bir mektup yazarak 190 ülkedeki muadil iş kurumlarına ve 5 kıtadaki en büyük 7 iş örgütüne gönderdi.
Diğer sivil örgütlerimiz de bir benzeri yapabilir. Her kurum kendi durduğu yerden bakarak, kendi cümlelerini kurarak zaten iyi tanıdığı muhatabının anlayış-kavrayış hassasiyetini gözeterek anlatabilir Barış Pınarı’nı.
***
Bana kalırsa mektup da yetmez. Muhataplar mutlaka ziyaret edilmeli. Ya da -en iyisi- Türkiye’ye davet edilmeliler muhataplarını. En iyi anlatım yerinde, gerçek olaylar ve gerçek kişilerle yapılan anlatımdır.
PKK terörünün Türkiye’ye ne yaşattığını acılı ama gururlu şehit ailelerinden, evladı çocuk yaşta PKK-YPG tarafından kaçırılmış annelerden, terör saldırısına maruz kalmış, canını kurtarsa da beden bütünlüğünü kaybetmiş gazilerden daha iyi kim anlatabilir.
PKK’nın hendek terörüyle yakıp yıktığı, Türkiye’nin yapıp onardığı şehirlere götürsünler misafirlerini. Şırnak’a Hakkari’ye, Van’a, Diyarbakır’a, Batman’a, Siirt’e, Mardin’e götürüp dün ne olduğunu anlatsınlar. Suriyelileri kaldığı kampları gezdirsinler.
Bu şekilde bir anlama-algılama tüm manipülasyonların önüne kesecektir. Görülecektir ki misafirleri kendi ülkelerine döndüklerinde kendi tanıklıklarıyla anlatacaklardır Türkiye’de olup biteni. Ve bu bilgi ve bu duygu zemininde takip edip değerlendireceklerdir olayları daha sonra da.
Bundan daha etkili ve kalıcı bir kamu diplomasisi de olmaz herhalde.