Eğer ‘Özgür insanların ülkesini’ kurabilmek adına çıkılan bu yolculuğu sağ salim tamamlayıp da demokrasi, insan hakları ve özgürlükler konusunda çıtamızı batıyla eşitleyebiliyorsa..
Eğer, ‘Devlete vatandaşlık bağıyla bağlı herkes Türk’tür’ diyen anayasanın 66. maddesini kaldırabilir ve yeniden Türkiye’yi Türkiye yapan bütün farklılıkları içine alan bir Anayasa yapabiliyorsa...
Eğer müzakere döneminde hedeflenen uzlaşmayı başarır ve terör örgütüne silahları bıraktırıp bu ülkeye barışı getirebilirse...
Eğer, askeri vesayetten ve darbeler döneminden miras kalan ırkçı, faşist, kafatasçı ifadeleri sadece anayasadan değil küçücük zihinleri etkileyen okul kitaplarından dahi çıkartabiliyorsa...
Bu ve benzeri ateş olmuş el yakan yüzyıllık ülke sorunlarına “iktidarıma mal olsa da ben bu zehri içeceğim’ diyebilen bir Başbakan kim ne söylerse söylesin bir kahramandır...
Ve tıpkı Nobel Barış Ödülü Komitesi Başkanı ve Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Jagland’ın da dediği gibi ‘Kürt sorununu çözmüş olan Başbakan Erdoğan’ helalinden Nobel barış ödülünü de alır.
Hiç kusura bakmayın ama bir kahraman olarak filmi de çekilir.
Hatta 70 yıl kendisi yaşarsa yüzyıllar boyu adı yaşatılır ve ‘bu ülkenin kahraman olmuş kefenim üzerimde dolaşıyorum diyerek darbecilere meydan okuyan, muhtıralarına muhtırayla karşılık veren kahraman bir başbakanı vardı’ diyerek hikayesi nesilden nesile anlatılır.
Tıpkı 140 yıl önce ABD’nin 16. başkanı olan, köleliğe karşı olduğunu resmen açıklayıp önce fiili olarak sonrasında ise gerekli anayasal değişiklikle “köleliği bitiren” Abraham Lincoln gibi...
***
Lincoln aradan geçen onca yıla rağmen hala ABD’nin en sevilen başkanı olma unvanının yanı sıra ‘kahraman’ olarak hala saygı duyulan ve minnetle anılan bir isim.
Sadece Lincoln demek haksızlık olur elbette. Siyasi risk alarak Lincoln’e anayasa değişikliğinde destek veren 20 milletvekili de minnetle ve saygıyla anılıyor.
Bir hafta önce vizyona giren Spielberg’in Lincoln’ünü izleyenler arasında malum filmin ana konusu itibariyle ‘zamanlaması enteresan’ diyenler var mıdır bilmiyorum ancak ‘anayasa değişikliği için meclisin üçte iki çoğunluğunun sağlanabilmesi adına, muhalefet partisinden 20 vekilin desteğine ihtiyaç duyulması’ ve bunun için o dönemdeki Lincoln ve kabinesinin çabalarına baktığınız zaman ‘süreç ve yaşananlar’ ne kadar da benziyor diye düşünmeden edemiyorsunuz.
Filmde dikkat çeken bir diğer husus ise izledikleri politikalara bakınca iki partinin adeta yer değiştirdiğini, yani o günün Demokrat Partisi’nin Cumhuriyet Partisi’nin yerine geçtiğini görüyorsunuz.
Velhasıl ‘anayasa değişikliği ve Kürt sorunun çözüm sürecine’ katkısının olacağını düşündüğüm Lincoln’ün hayatını anlatan filmi izlemeye giden AK Partili, CHP’li ve BDP’li vekiller ne düşünüyorlar bilmiyorum ancak bana göre Türkiye’nin son 10 yıllık demokrasi sürecini anlatacak bir Erdoğan filmi mutlaka çekilmeli.
Türk yönetmenler darılmasınlar ancak bu filmin yönetmen koltuğuna mutlaka Steven Spielberg oturmalı ve hiçbir masraftan kaçınılmamalı.
İyi bir yönetmen olduğu zaman senaryo muhteşem olacaktır, kast seçimi de...
Lincoln de zaman zaman kendi kabinesindeki arkadaşlarıyla fikir ayrılığına düşüyor hatta kendisine ‘halk tarafından bu kadar sevilen ve istediği her şeyi yapabilecek güce sahipken bu gücü bozguna uğrayacağı kesin olan bir yasa tasarısıyla’ ziyan etmemesi gerektiği konusunda uyarıyorlar.
Tıpkı bizdeki ‘anadilde eğitim’ konusunda ülkenin batısındaki oyları kaybetme riski ve ‘Kürt sorunun çözümünün’ ülkeyi böleceği safsataları gibi.
Lincoln yardımcılarına “özgür bıraktığım bu insanlar ben olmadığım zaman yeniden köleliğe mi dönecekler? Bu yasa meclisten geçecek, sizler de bu yasa için gerekli olan 20 oyu bulacaksınız hem de hemen bu ayın sonuna kadar süreniz var, bu ay bu yasa geçmiş olacak!” diyerek iradesini ortaya koyar.
Hikâye ne kadar da benziyor değil mi?
Filmin başında Lincoln’e bir köle şöyle diyordu “Beyazlar zencileri görmeye alıştıklarına göre, belki birkaç yıl içinde zenci bir teğmen ve yüzbaşılara da alışabilirler. Elli yıl sonra bir zenci albaya... Yüzyıl sonraysa...”
Evet yüzyıl sonra ABD’de daha fazlası oldu.
Şimdi sıra burada...
Ne dersiniz yeniden tarih yazan daha dün ‘savaşmak kolay zor olan barıştır’ diyen Erdoğan’ın filmi çekilmez mi?
Hadi söyleyin?