Geçen hafta çok ilginç bir gelişme yaşandı.
Sermaye Piyasası Kanunu (SPK) yenilenirken, üst yönetim kadrosu da yenilenme gerekçesi ile görevden alındı. Görevlendirme şekli ilginç gelişti tabii. Lakin benzer ilginçlikler sermaye piyasalarımız için yabancı olmasa gerek.
Yatırımcılar açısından imkânsız sayılabilecek ilginç gelişmeler bu piyasada sürekli cereyan ediyor. O ilginçlikler sonucu olsa gerek ki on yıl öncesine göre yatırımcı sayısı eriyor.
Sayın Babacan’ın dediği gibi ekonomideki büyümeye ayak uyduramayan bir sermaye piyasamız var.
Oysa uzun vadeli ve kalıcı sermaye açısından sermaye piyasaları bankacılık sektörüne rakip, sağlam bir finansman kaynağıdır.
Olmadı
Başaramadık
On yılın tablosuna bakın:
Yıl 2001
Borsada işlem gören şirketlerin piyasa değeri 69 milyar TL.
Bankacılık sektörünün kredi hacmi 36 milyar TL.
Türkiye’mizin GSMH’sı 240 milyar TL.
Yıl 2011
Borsada işlem gören şirketlerin piyasa değeri 381 milyar TL
Bankacılık sektörünün kredi hacmi 629 milyar TL
Türkiye’mizin GSMH’sı 1 trilyon 298 milyar TL.
On yılda kredi piyasası payını yüzde 15 seviyesinden yüzde 50’ye yükseltiyor. Lakin on yılda borsanın payı yüzde 30’un altında, yerinde sayıyor.
Burada suç var ve bu suç hepimizin.
Ekonomimizi krediye mahkûm ettik.
Bu suçu son yönetime veya kurumun kendine yüklemek tarihi hatadır. Bu durum bir sürecin sonucu oluşmuştur. Eğer gerçek bir hata var ise bu hatayı en yukarıda; ekonomi yönetiminde aramak gerekir. On yıldır süren bu tablo neden görülmedi?
****
Şahsımı tanıyanlar açısından belirteyim ki “evet bende bir sermaye piyasası sorunu var.” Bunu net olarak itiraf ediyorum.
Uzun yıllar bu piyasada araştırmacı olarak yer aldım.
Sermaye piyasalarına ilişkin bağım sadece bu piyasada çalışmış olmamdan geçmiyor. İtiraf etmeliyim ki ben bankalara bağlılıktan korkan birisiyim. 2008-2009 kriz döneminde defalarca banka esaretinin ekonomiyi nasıl tıkadığını çalıştığım gazetenin manşetine taşımıştım.
Bankalara esir olmanın sonucu 2009’da bizim sınıfımızdaki ülkeler büyümeye devam ederken biz 2001 krizine yakın küçüldük. (2001 GSMH daralması -5,7 iken 2009 yılında daralma -4,7 oranında olmuştur.)
Dönemsel kurumsal düşmanlık gibi görülen yaklaşımlarım da olmuştur:
2006-2008 yıllarında adeta Merkez Bankası düşmanıydım: O MB kararlarının istihdamı nasıl olumsuz etkilediğini şimdi MUSİAD istihdam raporunda ilan etti. Ya toplam maliyet nedir derseniz, bence çok daha büyük. 2008’de tıkanmamız ve 2009’da küçülmemizde o kararların etkisi yüksektir.
(Bugün Merkez Bankası yönetimini görünce bu başarılı MB Başkanını bile veto eden eski Cumhurbaşkanını Ahmet. N. Sezer'in gerekçesini çok merak ediyorum.)
2008-2010 yıllarında TMSF karşısında çok sert duruş sergiledim: yıllar sonra son model lüks araçlar nasıl çıkar ülkeyi soyan o bankacıların altından. Hala yalılarda nasıl oturur banka batıranlar?
Gelelim borsaya
Son on yılda nerede ise tam bir borsa eleştirmeni; SPK takipçisi oldum.
****
Daha üç yıl önce krizin en derin estiği günlerde kredileri kesen bankalar vardı.Hükümetin arkasından ekonomi yönetimini en sert eleştiren o bazı bankaların toplu işten çıkarmalarını izledik. Durum gerçekten vahimdi.
Sanayici, tüccar, esnaf zor durumdaydı. Finans sektörünün tek hâkimi bankalar adeta ekonomiyi kilitlemişti. (Not: Birkaç banka bile sistemi tıkayabiliyor. Bir bankanın kestiği kredileri diğer bankalar maalesef böyle kritik dönemde kapatamıyor. Sicil sistemi de buna maalesef müsaade etmiyor.)
O günlerde “hele bir iyi günler başlasın bankalara uğramayacağız diyenler bugün bankaların en iyi müşterisi olabilir. Bu durum benim 2008-09 çıkmazını unutmama gerekçe olamaz.
O günlerde borsanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gördük.
Aslında borsa kelimesi çok itici ve sistemi de çok yanlış ya. Gelin buna “ortaklık piyasası” diyelim.
Evet; bir ekonomide neden faiz piyasası çığ gibi büyürken ortaklık piyasası hiç gelişemez. Hatta kamu arzlarını çıkarırsak gerileyen bir ortaklık piyasası görürüz.
Bu sorun on yılda neden görülmez?
****
Bugünlerde en dikkatli izlediğim kişi Enerji Bakanı Sayın Taner Yıldız. Sektörün yıllarca birikmiş sorunları ve maliyetleri izahı zor şekilde zamlar olarak yansıyor. Sayın Bakan da elbette kamuoyunu tam olarak ikna edemiyor. Yılların birikmiş sorunları maalesef ya patlıyor ya da sorunları çözen kişileri zora sokuyor. Sayın Bakan özellikle doğalgaz ve elektrikte birikmiş sorunları patlamaya varmadan çözmeye çalışan birisi.
İşi gerçekten çok zor…
Sermaye piyasamızın sorunları da benzer durumda aslında. Tohumlar zaten vardı ve birikiyordu, ama 2000'ler sonrası ilk yıllarda o tohumlar çok yeşertildi. O yıllarda bu konulara çok değiniyor ve başıma türlü türlü belalar geliyordu. Çünkü SPK yasası HUKUKA AYKIRI şekilde muğlaktı ve istenen kişi silinebiliyordu.
O sistem oluştu ve palazlandı.
Maalesef o palazlanan yapının içinde şimdilerde 'her taraf' oldu.
Ve sistem kilitlendi.
****
SPK yasası TBMM’de görüşülürken CHP’li Akif Hamzaçebi Ak Partili ekonomi yönetimine çok önemli ama eksik bir şey söyledi: “Darbeciler bile sermaye piyasalarını sizden daha iyi çalıştırdı” diyerek ekonomi yönetimini eleştirdi.
Çok haklıydı.
Faize karşı bu kadar hassasiyet varken, ortaklık piyasası kumar piyasasını geride bırakacak şekilde gelişerek küçüldü. 2003 yılında ağırlıklı başlayarak son iki yılda tavana vuran bir halka arz yöntemi adeta sistemi çökertti. Türkiye rekor büyümeler sağlıyor ama bazı şirketlere yatırılan her 100 liranın 80 lirası kaybediliyordu. Bu kadar büyük kayıp hiçbir ekonomik argümanla açıklanamaz.
Bu nasıl olmuştu?
Akif Hamzaçebi’nin hatırlaması gereken nokta şuydu: Darbe dönemi 1981’de de Türkiye’de bankercilik olayı vardı. Halkın parası adeta geri ödenmesi imkânsız şekilde bankerler tarafından toplanıyordu.
Ve
Rahmetli Turgut Özal’ın yanında ki bir adam bu soygun düzenine dur dedi. Büyüğüm, Rahmetli Adnan Kahveci halkı korumak adına; soyguncu, çapulcuları durdurmak adına Türkiye’nin ilk bağımsız üst kurulu olan Sermaye Piyasası Kurumunu oluşturdu.
İşte benim SPK hassasiyetimin bir nedeni de budur.
Ülkenin en seçkin kişilerinden oluşturulan SPK, kuruluşunun ardından ilk on yılında inanılmaz işlere imza attı. Sermayeyi tabana yayacak bir halka arz şirketleri ve piyasası oluşturuldu.
****
Şimdi yeni yasaya bir bakalım:
Türkiye yıllarca darbelere “yasalarda izin var” diye maruz kaldı. Maalesef SPK yasasında da benzer yaklaşımlar var.
Eski yasada olan durum şuydu: SPK suç unsurunu yazıyor ama neyin suç olduğunu kendine bırakıyordu. Mesela piyasa suçu nedir? Unsurları somut belirtilmiyor. Yeni yasada da aynı yaklaşım var. Fiyat değişimi yani tek bir lot işlemi bile SPK suç addedip insanları ağır para cezaları ve mahkemelere sürükleyebilir.
Bir kişi milyonlarca lot işlemden ceza almıyorken sadece ve sadece 500 adet hisse virmanından 3 yıl hapis cezası verilen bir sistem olabilir mi?
Anayasamız; ceza kanunlarımız suçu kanunileştirirken SPK suçları içselleştiriyor. "Ben bilirim" diyor, "ben karar veririm" diyor.
Bu sistem hadi “mahkemede aklansın diye” yapılanamaz. Bir bireyin koca bir devlet kurumuna karşı yıllarca yargı karşısında direnme imkanı olabilir mi? Bunu kendimden biliyorum.
Susturulmak için en iyi yöntem suçlamak. Nasılsa yargı en az 5-6 yıl sürüyor. Susturmak için sadece ve sadece suçlamak bile yetiyor.
Bir başka ilginç noktaya bakın:
SPK yeni yasada diyor ki “görevlendirilen kişiye bilgi vermeyenler 3 yıla kadar hapisle yargılanır”. Anayasamızın 38. Maddesi “Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz” diyor.
Anladığıma göre bizim SPK diyor ki “ben seni suçlayacağım bana bütün suçlarını anlat; anlatmazsan seni 3 yıl kodese tıktırmaya çalışırım. En azından 3-5 yıl mahkemelerde sürünürsün.
Burada 'tutulması gereken' bir belge istenmiyor, bizzat Anayasamızın ‘olmaz-istenemez’ dediği ‘bilgi’ isteniyor.
Böyle bir durumu şimdi ekonomi medyası ve ekonomi yorumcuları ayrıca düşünmelidir. Çünkü yeni SPK yasası somut çerçeveye oturtulmamış bir şekilde ekonomi medyasını da kilitliyor. Yasa “yatırımcıların kararlarını etkileyecek yalan, yanlış ve yanıltıcı” bilgilerin yayınlanmasını da suç kabul ediyor.
Muğlaklık nedeniyle artık ekonomi konusunda, piyasalar hakkında gazetecilik yapmak kelle koltukta demektir.
Acaba SPK: “Türkiye ekonomisi çok iyi ama borsa buna ayak uydurmadı” sözünü borsanın yükselebileceğine yorumlayıp ilk suçu Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Sayın Bakanımız Ali Babacan’a yöneltir mi?