Münâkaşalarda, kullanılan kavramların taraflar için aynı mânâları ifâde etmesi fevkalâde önemlidir. Eğer söylenilen sözler farklı şekilde anlaşılıyorsa o tartışma artık tartışma olmaz, ancak bir sağırlar diyalogu olur. Meselâ “milliyetçilik”kavramı bunlardan biridir. Hele Batı’daki algılanış biçimi ile bizdeki arasında neredeyse taban tabana zıd diyebileceğimiz farklar vardır.
Son zamanlarda “Türk” kelimesi de tedrîcen bu türe girer gibi. Attilâ İlhan Ağabeyimiz sağ olsaydı o meşhur “Hangi...?” dizisine ek olarak muhtemelen oturup bir gecede “Hangi Türk?” diye bir kitab yazmak sûretiyle bizleri yine âbâd ederdi ama o artık olmadığına göre bu iş de benim başıma kalacak gibi görünüyor.
Hemen şunu belirteyim ki “Türk” sözünün son zamanlarda âdetâ “müstehcen” bir lakırdıymışçasına ürkek ve özür dileyen bir edâ ile kullanılması benim fenâ halde sinirime dokunmaya başladı.
- Aa, Erol bak, bu kutunun üzerinde “Türk malı” yazılı.
- Çok ricâ ederim, Sevim, çocukların yanında o lafı telaffuz etmesen olmaz mı?
- Kusûra bakma, Hayâtım, ağzımdan kaçdı.
- Öyle ama, ağzımdan kaçdı diye diye ağzı bozuk yetişecekler!
***
Dün, aman ben geride kalmayayım diyen aklıevvelin biri yeni anayasanın da “TürkAnayasası” olarak anılmaması gerekdiği cevherini yumurtlamış.
En iyisi “Hani O Adı Batasıca Milletin Anayasası” denebilir bence.
Türk kadar tepenize taş düşsün!
Hele bir deneyin Türk lafzını kaldırmayı bakalım da ne olacağını görün!
Yâhû, siz hiç Fransız olduğunu söylemekden utanan bir Fransız, Rus olduğunu söylemekden utanan bir Rus veyâ aklınıza ne gelirse o milletden olduğunu söylemekden utanan birini gördünüz mü?
Ben ömrümde bir tek kere Alman olduğundan utanan bir Almana rastladım ama o utanç, Nazi devrinde işlenen insanlık suçlarından ötürüydü.
Yâni aslında Almanlığıyla iftihâr edemediği için kahroluyordu!
Laf aramızda ben de yavaş yavaş Türklüğümden utanmaya başladım...
Neden biliyor musunuz?
O Türklüğünden fîsebilullah utananlarla aynı kavme mensûb olduğum için!
Groucho Marx’ın (Arşak Palabıyıkyan’ın!) çok sevdiğim bir sözü vardır:
“Ben, beni bile üyeliğe kabûl edecek kadar aşağılık bir kulübe üye olmaya tenezzül etmem!”
Neyse, bu bahsi daha fazla kurcalamayalım, zîrâ tehlikeli akıntılara yaklaşıyoruz.
Ben son olarak sizlere “Türk” kelimesinin ne anlama geldiğini sevâbına bir anlatıvereyim; beğenmezseniz para vermezsiniz:
TÜRK, KENDİNİ TÜRK KABÛL EDEN İNSANLARA VERİLEN ADDIR.
Bunun için belirli bir soydan gelmek (Türk Soyu!), belirli bir dili (Türkçe!) konuşmak, belirli bir dîne (İslâmiyet!) sâhib olmak ve belirli bir toprak parçası üzerinde (Türkiye!) oturmak kesinlikle şart değildir!
Bu, “Türk”ün kültürel bağlamda bir tanımıdır.
Kısacası “Türklük” Mevlevî dergâhı gibi bir şeydir.
Biz hiçbir geleni geri çevirmeyiz!
Bir de politik bağlamda tanımı var ki o da Türkiye Cumhûriyeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhûriyeti yurddaşlarını kapsar.
Yâni meselâ Batı Trakya’dakiler “soydaşlarımız”dır, kültürel bağlamda Türkdür ama politik bağlamda Yunanlıdır.
Tıpkı Türkiye Cumhûriyeti vatandaşı Ermeniler, Kürdler, Rumlar vs. gibi...
Kendilerini kültürel bağlamda Türk sayan Özbekler, Âzerîler, Türkmenler vs. için de aynı tasnif geçerlidir.
Bugünlük bu kadar kafa ütülemek yeter.
Zâten daha oturup; İngiliz, Fransız, Alman ve İtalyan vatandaşlıklarına geçmek için dilekçelerimi yazmam lâzım. Bakalım artık hangisi tutarsa...