Bendeniz zikzakları sevmeyen, “doğru” bir çizgide yürümeye çalışan biriyim.
Çizgimin oy pusulasına yansıması, bu “doğru” ile örtüşebilen partilere yönelik olmuştur hep.
Bekamızın teminatı olan bu çizgi, milletin vekâlet verdiği liderlerin omuzlarında bize ulaşan ve bizim vereceğimiz vekâletlerle yoluna devam edecek olan tarihî yörüngemizdir.
***
Cennetmekân Abdülhamid Han’ın, alçakça düşürülmesinden sonra, Beylerbeyi Sarayı’ndan; ağzı kapalı bir şişe ile boğaza bıraktığı bu millî davanın yolculuğu, 40 yıl sonra Adnan Menderes ile tekrar başladı.
Onun, bir süre “ölümüne” taşıdığı bu hassas emanet, 1980’de yerli darbeciler eliyle yine tarumar oldu ama Turgut Özal sayesinde küllerinden tekrar doğdu.
İhanetler bitmiyor
Değeri yüksek olanın düşmanı da çok olur.
Bekamızın teminatı olan bu kutsal emanet, Özal’dan hemen sonra, “modern” maskeli sinsi ve vahşi bir düşmandan; bin yıl sürecek (!) bir darbe daha yedi.
Üzerimize çöken 28 Şubat enkazının altında inim inim inlediğimiz günlerde, ümit kaynağımız olması gereken siyaset, o millî yolculuğun önündeki en büyük engeldi.
Ama Allah, “Artık bittiler” denen her dönemde yeni fırsatlar yarattı.
***
Nitekim siyasetin iflas ettiği bir dönemde milletin engin feraseti, “yeni bir başlangıç”ı keşfetmiş; aday listelerini bile dolduramayan bir partiyi ihya etmişti.
Sandığa her gidişimde aynı muhasebeyi yapmış, vekâletimi daima “bu emanete layık olan” kadroya vermişimdir.
Zira bu görev, gelecek nesillerimize olan en önemli borcumuzdur.
Seçimler milletin imtihanıdır
Şimdi yeni bir imtihanın eşiğindeyiz...
AK Parti’nin, 2002’deki fabrika ayarlarını aynen koruduğunu söylemek güçtür.
Gerçi hareketin lideri, ilk günkü gayret ve samimiyetini aynen muhafaza etmiş, hatta bu yüzden Haçlı-Siyonist ittifakı ve yerli işbirlikçilerinin boy hedefi olmuştur.
Ancak, uzun iktidar döneminin, partide birtakım yozlaşmaları beraberinde getirdiği de bir vakıadır.
Öte yandan, 2003’teki gibi “yeni bir başlangıç”a kapalı olmanın, “çelişki” demek olduğunun da farkındayım ama bendeniz, bu millî emanete; hâlâ AK Parti’nin layık olduğunu düşünüyorum.
Siz yine de “Türkiye neden yeni bir dönemin eşiğinde olmasın” diye sorabilirsiniz.
Neden hâlâ AK Parti?
Bir kere AK Parti’yi, 2003’teki müflis siyasetçilerle mukayese etmek insafsızlıktır.
Yine de prensip olarak; “Daha iyisi neden olmasın” diyebilirsiniz.
İşte vicdanınızın sesine kulak vermeniz gereken yer de burası.
Dürüstçe, “Milli ve manevi menfaatlerimizi bunlardan çok daha iyi korur ve üstelik AK Parti’deki olumsuzlukları da yoktur” diyebileceğiniz bir alternatif varsa şahsen; oy vermeyen namerttir?
“Denemeden bilemezsin” demek dürüst bir yaklaşım değildir, kaçamak cevap vermektir.
Her kutlu doğum, öncesinde nice alametler belirir.
Allah aşkına; ortada böyle bir emare var mıdır?
Hangisine oy vereyim?
Tek hedefi Öcalan’ın heykelini dikmek olan terör yandaşlarına mı?
“Bütün yatırımları durduracağız” diyen, savrulmuş hasetçilere mi?
FETÖ taktikleriyle milleti kandırmaya çalışan takıyyecilere mi?
Yoksa…
“Yerli” olmayı ineğin yediği yemde, yere döşenen mermerde arayacak kadar millete yabancı olan ve “ince” maskesinin altından, her gün yeni küfür ve tacizler sızan; geleneksel din düşmanlarına mı?
Hepsi bir tarafa…
Millet düşmanı FETÖ ve PKK hainleri ile mücadeleyi sürdürmeyi bırakın; engellemeye çalışan bu işbirlikçilere, millet adına ben nasıl vekâlet verebilirim?
O halde söyleyin, ben kime oy vereyim?