Değerli meslekdaşım Erdal Şafak (“Sabah”) iki gündür “Avrupa’da Darbeler” başlığı altında fevkalâde ilginç bir belgesel yayınlamaya başladı. Kaçırmış olanlara harâretle tavsiye etdikden sonra derhâl kendi reklamıma (!) geçiyorum:
Aynı konuya ilişkin olarak benim de bir çalışmam vardı:
“Amerika’nın Afganistanları - Bir Hürriyet Havârîsinin Sâbıka Dosyası” adlı bu muhteşem eserin üçüncü basımı 2002 Yılı’nda “Ümit Yayıncılık”dan çıkmışdı. Şaka bir yana iyi bir araştırmadır. Meraklıları internetden arayıp, kaldıysa edinebilirler. Orada başlangıcından 12 Eylül’e kadar esaslı bir döküm vardır ki bütün dünyâyı kapsar.
***
Dün sabah gazeteleri tetebbû ederken gözüme şey eden bâzı şeyleri şeyetmek istiyorum:
Usta Habercimiz Ayşe Arman’dan öğrendiğimize nazaran LGBTİ ONUR HAFTASI başlamış.
Bunu okuyunca tabii dünyâlar benim oldu. Kaç aydır, acabâ bu yılki LGBTİ Onur Haftası ne zaman başlayacak diye âdetâ gözüme uyku girmiyordu. Neyse ki, eksik olmasın, haber verdi de içime su serpildi. Çok şükür nihâyet başlayabildi LGBTİ Onur Haftası!
Ya maazallah bir de başlamasaydı!!!
Ancak Usta Habercimiz, muhtemelen onun da sevinçden eli ayağı birbirine dolandığı için, haberinde ufak bir iki noktayı es geçmiş:
Ne demek ulan bu LGBTİ?
Nerede yetişir, ne işe yarar?
Wer, wann, wo, warum, wie...
Haberin beş unsuru!!! Beş We diye öğretmişlerdi bize teee oralarda:
Kim, ne zaman, nerede, nasıl, neden?
Kim zamiri de N ile başlayan bir kelime olsaydı Türkçede Beş N Kuralı diyebilirdik.
Kısmet değilmiş, mukadderât...
Ama ben yine de onu bilir onu söylerim...
Bu LGBTİ Onur Haftası’nın başlaması iyi oldu.
Artık ölsem de gam yemem...
***
Beni uzun süredir zihnen meşgûl ve adamakıllı rahatsız eden bir konu var:
AK Parti’nin Atatürk İlkeleri’ne “ihâneti” meselesi!
Bunun doğru olup olmadığını saptayabilmek için önce kavramlar üzerinde mutâbakat sağlanmalıdır.
Meselâ birine ‘nâmussuz’ diyorsanız, nâmusdan ne anladığınızı da îzâh etmek zorundasınız.
Benim yıllarca önce kaleme alıp da o yüzden başımın belâya girdiği bir deneme vardır.
Ana tezi “Kemalizm, ne niyetine yenirse o tadı veren bir muz gibidir.” olan bu metnin “Spiegel” Dergisi’nde yayınlanması üzerine 12 Eylül’ün aşağılık gaasıbları bana hayâtı zehir etmek için ellerinden geleni ardlarına koymamışlardı. Neyse...
O yazının tezi gerçi yukarıki özetde verdiğim gibiydi ama gerçek anlamda bir Kemalizm olduğu iddiasını da taşıyordu.
Diyordum ki Kemalizm’in esâsı öyle çırpıştırma olarak sonradan ileri sürüldüğü üzere CHP’nin Altı Ok’u değildir ve ikidir:
- Hâkimiyet-i Milliye
- İstiqlâl-i Tâm
O altı, sekiz, bilmem kaç okdan bâzıları, meselâ yurdseverlik bağlamında milliyetçilik, zâten bu iki ana prensipde mündemiçdir; yine meselâ devletçilik gibi bâzıları da zâten esâsa ilişkin değildir. Zemîn ve zamanla bağlantılıdır.
Onun için bir şahsa yâhut politik formasyona bu konuda “ihânet” yaftası yapıştırmak isteyenlerin önce oturup bir değil birkaç kere düşünmeleri iyi olur.
Hâlâ ısrarcı olanlar ise, en azından iki soruya cevab vermekle mükellefdirler:
Bir - Sosyal piyasa ekonomisine karşı mısınız ve öyle iseniz yerine hangi sistemi koymayı düşünüyorsunuz?
İki - NATO üyeliğine ilk başvuran ve “Alıyorlar mı ki girmiyorum?” diyen büyüğümüz kimdi?
OKUYUCULARIMA NOT: Gelen mesajlardan ancak bir bölümüne cevab verebildiğim için müteessîrim. Hepsine teker teker yazmak maalesef kaabil olmuyor. Fakat her birini dikkatle okuduğumdan (ve umarım ki anladığımdan) emîn olmanızı isterim.
Selâmlar...
Y.A.