Soykırımın kaçıncı günü, artık sayamıyoruz. Kaç kişi katledildi, onu da saymayı bıraktık. Zaten katledilenler sayı değiller; aşklar, sevgiler, acılar, merhametler, gülüşler, hüzünler, ümitler, vedalar, kavuşmalar, ayrılmalar, misafirlikler, bayramlaşmalar, kucaklaşmalar, hayatlar katlediliyor. Bir halk dünyanın gözü önünde tüm hukuk kuralları hiçe sayılarak, tüm sözleşmeler ihlal edilerek soykırıma uğruyor ve bunu durdurmaya kimsenin gücü yetmiyor.
Geçen hafta İstanbul 2. Barosu Başkanı Yasin Şamlı bir basın toplantısı tertip etti.
42 farklı ülkeden toplam 3061 hukukçunun imzaladığı bir dosya ile Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne başvuru yaptıklarını anlattı. Savcısından memuruna BM çatısı altındaki örgütlerin çaresizliğine nasıl tanık olduklarını da dile getirdi bu vesileyle.
Düşünebiliyor musunuz 193 ülkenin 153'i derhal ateşkes yapılsın diye karar alıyor ama bu karar sonuç getirmiyor. Öyle bir sistem var ki 153 değil 192 ülke ateşken istese Güvenlik Konseyi üyesi bir tek ülke bile bu kararı geçersiz kılabiliyor.
Lanet olsun böyle dünya sistemine! Son 2,5 ayda ne çok böyle cümle kurduk değil mi?
Sadece bu mu? İsrail şu anda Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin yargılama hakkına sahip olduğu tüm suç çeşitlerini işliyor.
Soykırım, insanlığa karşı işlenen suçlar, saldırı suçları, savaş suçları.
Tamamıyla ilgili olarak İsrail şüpheye yer bırakmayacak şekilde suçlu. Zaten hepsini kapsayan soykırım suçu işliyor. Üstelik bunu tek başına da yapmıyor. En büyük suç ortağı ABD.
ABD sadece Güvenlik Konseyi'ndeki veto yetkisiyle destek olmuyor soykırıma. Gün aşırı bomba taşıyor İsrail'e. Bir gün göndermese İsrail daha az öldürecek. Askeri desteğini kesse İsrail öldüremeyecek.
Yani İsrail soykırım suçunu ABD ile birlikte işliyor. Bu yüzden de kimsenin bu katliamı durdurmaya gücü yetmiyor.
Ama o gün mutlaka gelecek!
Gazze semalarına yükselen melekler aynelyakin görüyorlar; zafer yakın!
Ve biz de biliyoruz; hiçbir zalim zulümle abat olmamıştır.
CHP'de değişmeyen tek şey!
Bu ülkede bazı şeyleri anlamak gerçekten mümkün değil. Siyasi rekabeti çok çok aşan, akli mülahazaların devre dışı bırakıldığı haller yaşanıyor. Her türlü İslami temayüle, pratiğe, dini eğitime karşı hemen "Tehlikenin farkında mısınız" serlevhası açıp silahlanan İslamofobik bir kesim var. Kemiklerine kadar işlemiş İslam nefreti. En ufak bir şeyde açığa çıkıyor, siyaseten kaybettirdiğini bile bile nefret kusmaktan, korku pompalamaktan kendilerini alıkoyamıyorlar. En son Meclis'teki bütçe görüşmeleri sırasında Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin söz aldığında tezahür etti. Bakanlığın bir elin parmaklarını geçmeyen STK ile eğitim çalışmalarla sınırlı olarak yapılan protokoller üzerinden veryansın ettiler. "Milli Eğitimin dinselleştirilmesinde yeni bir aşamaya geçmişiz." Bakan Tekin'in "çocukların dağa çıkmasına engel olan bu STK'larla protokol yapmaya devam edeceğini" söylemesi acayip sinirlerini bozdu. CHP hızını alamadı, 81 İl başkanlığından Bakan Tekin'in istifasını isteyen basın açılaması yaptı.
CHP'nin emanetçi Genel Başkanı Özgür Özel de FETÖ üzerinden hükümeti vurmaya kalktı. Alışık olduğumuz bir tepki, "FETÖ ile iyi günlerinizde..." diye başlayan cümleler... Bunun farklı versiyonları da var malum. "Demokratik Açılım" günlerine atıfla tekrarladıkları "Megri Megri..." nakaratı gibi.
Yanlış mantık tam da burada zaten. CHP ve HDP ittifakının kilit noktası burası.
FETÖ dediğimiz yapı kendi çapında bir eğitim faaliyeti yürütüyor iken, ya da biz öyle zannediyorken, sırf dini bir yapı oldukları için düşmanlık besleyip daha sonra açıktan Türkiye'nin bağımsızlığını hedef aldığında AK Parti'ye zararı dokunur ümidiyle ona destek vermek...
CHP aynı şeyi PKK ile ilgili bile yaptı. PKK'ya silah bıraktırmak adına yapılan çalışmaları sabote etmekten geri durmadı. Ne zamanki süreç, PKK saldırılarıyla sona erdi, başımıza "çözümcü" kesildiler. O kadar ki PKK'nın terör saldırılarına sivil itaatsizlik muamelesi yapmaya kadar işi vardırdılar.
Demem o ki CHP'de her şey değişiyor ama İslam alerjisi değişmiyor.