Daha önce de nefret suçu işleyip bir klanın üyesi oldukları için anlayış beklediler. Türkiye’deki kültürel hegemon sınıfın kendilerinden olmayana tahammülsüzlüğünü en son Adana Film Festivali’nde gördük. Sunucu Meltem Cumbul ödüllü yönetmen Semih Kaplanoğlu’na sahnede üstünlük tasladı. Üstüne, ideolojik kılıflarla taraftar toplamaya çalıştı. Keza, senarist Emrah Serbes. Alkollü araç kullanıp üç kişinin ölümüne sebep olan, yalan söyleyen ve suçu başkasının üzerine atan Serbes kaleminin ve klanının arkasına saklanarak alkış bekledi. Kim bu insanlar, nereden güç alıyorlar? Siyasi iktidarı değiştiren toplumsal çevreler kültürel iktidar alanında neden geride kaldı? Medeniyet Ün. öğretim üyesi Dr. İsmail Çağlar ile konuştuk.
Çağlar: Kültürel iktidarı ellerinde tutmaları lümpen olmadıkları anlamına gelmiyor. Güya hepsi solcu, eşitlik ve adaletten yana ama eylem de ortada. Ne Kemalistler ne sosyalist. Batıcılık anlayışları da pek alaturka.
Kültürel hegemonya tam olarak ne demektir? Kavramsal olarak tanımlar mısınız?
Kültür sanat alanından bahsediyoruz. Güzele, estetiğe dair daha nitelikli olan hakkında bir norm koyuyoruz ortaya. İktidar buradan başlıyor aslında. En büyük güç tanımlamaktır. Bir şeyi makbul, nitelikli, güzel olarak tanımlıyorsun. Karşısında da başka bir şeyi daha az nitelikli, belki de kötü, niteliksiz olarak tanımlıyorsun. Mecliste şu kadar milletvekilinin, fikrinize sahip şu kadar bürokratın, iş adamının olmasından daha önemli, kuvvetli bir şey... Bundan büyük güç mü var. Madem burası güçle alakalı bir alan, burada bir iktidar olacak ama farklı iktidarlar da olacak. Güçlünün olmadığı, herkesin eşit olduğu bir durum değil fakat bir tekel oluşturmadığı diğer iktidar gruplarının da kendini ifade etmesine boşluk bırakan bir kültürel iktidar olduğunda sorun olmaz.
Türkiye’deki pratik nasıl?
Bu alanda bir tahakküm, bir tekel var ve üstelik o tekeli elinde bulunduran grupların toplumsal ve siyasi karşılığı yok. Bir orantısızlık var.
AK PARTİ NE YAPTI?
2000’lerin başına kadar siyasi, ekonomik, medyatik, kültürel alanda tekti, tekelci hegemonik bir yapı vardı. ‘90’lar sonrasında çevreden merkeze bir hareketlenme oldu. Sermayede, siyasette, medyada, akademide var, kültürel alanda yok mu?
Kültürel alana yansımadı diyemeyiz. Ama Türkiye’de kültürel alanda sermeya yapısının, hükümetteki partinin, Mecliste çoğunluğu olan partinin değişmesi gibi kolay ve daha kısa sürede oluşan bir değişiklik bekliyorsak, evet yansımadı. İktidar olmak-muktedir olmak farkı gibi. AK Parti’nin önündeki en büyük meydan okuma buydu. AK Parti 2002’de de Meclis çoğunluğuna sahipti ama 16 Nisan’daki değişiklik için 15 yıl bekledi. Siyasi alanda bile iktidar değişimi o kadar kolay sağlanmıyor, kaldı ki kültürel alanda sağlansın. Daha fazla birikim, sofistikasyon, rafineleşme isteyen, uzun soluklu bir alandan bahsediyoruz. İnsan kaynağını oraya yönlendirseniz bile bu iş olmaz çünkü yapay reçetelerle olacak şey değil. Tabii seyrinde gerçekleşecek bir şey.
KÜLTÜREL TAHAKKÜM
Türkiye’deki kültürel iktidarı nasıl tanımlarsınız?
Bindirilmiş kıtalardan oluşan bir kültürel iktidar var. Türkiye’nin modernleşme hikâyesindeki aydın sınıfı gibi, burjuvazisi gibi kültür sanat alanındaki elit de devlet eliyle yetiştirildi. Bu kişiler yapıp ettiklerinin evrensel değerinden dolayı orada değil. Halka rağmen pozitif ayrımcılığa muhatap olmuşlar. Tekellerinde tuttukları kültürel iktidara böyle sahip olmuş bir sınıftan bahsediyoruz.
HER HALLERİ SUNİ
Bu sınıfın iddialarından biri devletten ayrışmış olmak, hatta kafa tutar olmak, muhalif olmak, iktidar eleştirisi yapmak, halkın yanında olmak vb. Bunun karşılığı yok mudur?
Hiç bir karşılığı yok. Batıcı bir zümreden bahsediyoruz. Kültürel iktidar sopasını kafamızda sallayan adamlara ve kadınlara bakalım, hangisinin batının tanımladığı standartlar içerisinde Türkiye dışında bir karşılığı var? Tekil isimler olabilir ama bir Türk sanat camiasından bahsedebiliyor muyuz? Bir ekol yok, bütünlük yok, devamlılık yok. Şunu kabul etmek lazım; siz buranın şartlarında, bu ekosistemle bir şekilde suni tenefüsle yetiştirilmiş insanlarsınız. Bu insanların devlet karşıtlığı da sunidir. Devletin resmi bir pozisyonu, resmi ideolojisi, hayati bileşenleri var ve siz bu hayati bileşenlerin içindesiniz. Bırakın muhalefet etmeyi, hayati bileşenleri oluşturan zümre sizsiniz. Bir iki meselede devlete karşı çıkmış gibi yapmak sadece tatmin sağlar. Bir tür şıklık arayışı…
OSMANLI RAFİNELİĞİ
Kültürel çoğulculaşmanın kronolojisi nasıldır?
50’lere kadar Osmanlıdan kalma bir derinlik var kültür sanat hayatında. Osmanlı bakiyesi aktörlerin sahip oldukları sofistikasyondan, rafinelikten dolayı. 50’lerden sonra evet devletin baskısı hafiflerken devlet eliyle oluşturulan kültürel iktidarın baskısı başlıyor. Tek tük denemeler dışında kırılma yok. 90’larda Özal’ın oluşturduğu birikimin sonuçlarını görmeye başlıyoruz. Peşinden AK Parti süreci başlıyor. Ki tek başına kültürel alana yaptığı bir müdahale yok ama AK Parti’nin etkisi şu. O gücün tahkim edilmesini engelliyor. Türkiye’de kültürel iktidarı toplumun geneline rağmen elinde bulunduran azınlık 2000’lerden beri bu alanı tahkim edemedi, tam tersine zayıfladı.
ALATURKA BATICILAR
Son haftalarda Meltem Cumbul ve Emrah Serbes şahsında görünür olan bir hoyratlık, magandalık ve sahtekarlık var. Gezi’de de vardı. Kimdir bu insanlar? Bu hegemon sınıfı nasıl tanımlayabiliriz?
Aslında tanımlamada zorlanıyoruz. Cumbul üzerinden konuşacağız, söylediklerim şahsi ve hakaret amaçlı olmayacak. Karşımızda lümpen bir kitle var. Kültürel alanda iktidarı elinde tutuyor olmaları lümpen olmadıkları anlamına gelmiyor. Tam da bu lümpenlik nedeniyle tanımlamak zorlaşıyor. İddiaya bakarsan hepsi solcu, eşitlikten, adaletten yana şu bu ama eylem de ortada. Kemalist değil, solcu değil. Kemalist kişi yaşadığı toplumun ve devletin mahvolmasını istemez. Kemalistler muhafazakardır. Ee sosyalist değilsin, demokrat değilsin, batıcılığın çok alaturka. Edirne’nin batısında karşılığın yok. Köle efendi ilişkisi geliştirmişsin batıcılık diye. Liberal değilsin. Muhtemelen liberaliği de vulgar şekilde özgürlükçülük zannediyor. Dolayısıyla herşey olup hiçbir şey olmamaya lümpenlik müsaade ediyor. Kemalist ve sosyalist iki şahıstan bahsedebiliriz, iki ideoloji yan yana gelmeyecek şeylerdir ama. Bu insanlarsa isimlerinin önünde ikisini birden kullanabiliyorlar! Net; sen ya Kemalizmi bilmiyorsun ya sosyalizmi. Ya da ikisini birden bilmiyorsun.
ALTERNATİFLERİ OLMADIĞI İÇİN VARLAR
Kültürel iktidarı ellerinde hala nasıl tutabiliyorlar peki?
Alternatifsizlikten. Bir, yapısal şartlar olarak alternatif gelişmedi. İkincisi tercihlerimizden dolayı alternatif oluşmadı. Toplumun ana omurgası olarak bir iktidar mücadelesi veriyorsunuz. Düne kadar ekonomik teşebbüslerinizin önü devlet tarafından kesiliyordu, gazeteniz basılıyordu, partileriniz kapatılıyordu. Hayatta kalma mücadelesi verirken lükstür kültürel iktidar mücadelesi. Ayrıca, neye dayanarak tanımlayacaksın iyiyi, güzeli ve ahlaki olanı? Seküler bir şeye dayanamazsın, oranın insanı değilsin. Geleneksele dayanmak istiyorsun ama bağlantı kopmuş. Kitap kenar süslerine geleneksel sanat muamelesi yapıyoruz. Böyle bir garabet var. Referansını nereden alacaksın? Bunun sıkıntısı var.
5 YILLIK KALKINMA PLANIYLA OLMAZ
Hegamonik yapay yapı neden bu kadar rahatsız?
Bin bir türlü tepki gösterilebilirdi, Meltem Cumbul’unki en çocukça olandı. Bir adım ötesi, saçını falan çekecekti galiba. Tepkinin büyüklüğü, rahatsızlığı, kontrolsüzlüğüyle alakalı bir görünürlük var. Ama bu yeterli değil. Bunun bir yol haritası var. Düzgün adımları attığınızda sizi neticeye ulaştıracak. Osmanlı devleti ayağa kaldırmanın bir metodu olarak batılılaşmak istedi. Göndereyim batılı mekteplere öğrencileri, fennini ilmini alsınlar ahlakını almasınlar dedi. Ne ilmini alabildiler ne ahlakından korunabildiler. 5 yıllık kalkınma planıyla olmaz yani.
Öte yandan bir çaba da var 90’larda başlayan. Üstelik orta sınıf şimdi daha rahat. Eğitim ve gelir seviyesi yükseldikçe nesiller değişiyor. Yüksek sanata yaklaşma imkanı artıyor. Ama henüz ulaşılamadık mı?
Meselenin en çarpıcı, can yakıcı yeri burası. Bir, birikim eksikliği, iki, teker teker hepimizin tercihlerinden kaynaklanan bir boyutu var. Muhafazakar kesimin imkanlarının çoğalmasından bahsediyoruz ama önceliklerimizi ‘ne’den yana kullandık? O da yapısal boyut. Bunların hepsinin üzerine gelen ciddi bir özgüven meselesi de var, siyasette, akademide, iş dünyasında yansımaları olan. Akademiden örnek vereyim, muhafazakar diyebileceğimiz akademisyenler kendi kimliklerini, düşüncelerini görünür kılmaktan o kadar kaçınıyor ki. Belli bir yaşın üstü olduğu yere saklanarak gelmiş. Fikrini söylemiyor. Oysa Cumbul, Kaplanoğlu’na bunu yapsa da yapmasa da kötü bir sunucu olduğunu söyleyebilmekten gerekiyor.
ÜÇ KİŞİNİN KATİLİNİ GİZLEDİLER
Bugün bu kitlenin kendini ifade ettiği mecralara bakın, gazetesine, sosyal medyasına, ekşi sözlüğüne bakın… İnsanın aklını dumura uğratacak şekilde meseleyi bükerek kazaya karışan kişi bir “Gezici” diye suçu hafifletme çabası içindeler. Biz de trafiğe çıkıyoruz, hatasız değiliz ama alkol alıp araç kullanmak, 170 ile gitmek öyle herkesin başına gelmez, adilleştirilecek bir suç da değildir. Üç kişinin hayatı pahasına mahallelerinden diye Emrah Serbes’i temize çıkartmaya çalıştılar.
BU KÜLTÜREL İKTİDAR YIKILACAK
Türkiye’de Batıcı, seküler, sol bir kültürel iktidar bir arıza demektir, devam edemez. Bir, alternatifin ortaya çıkmasıyla yıkılabilir. İki alternatifle yıkılmazsa da devam edemeyeceği, kendi sınırlarına ulaşmış olacağı için yıkılır. Bir kültürel iktidar var ama Edirne’den dışarı çıktığında işe yaramıyor. Yıkılmadan kasdettiğim şey doğal sınırlarına dönecek ve doğal sınırlarına dönmesi de ahlaki olarak doğru olandır. Temsiliyette adalet olacaksa bu klanın doğal sınırlarına çekilmesi lazım.
RÖPORTAJIN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ!