Başlıktaki ifade Prof. Dr. Cafer Marangoz'a ait. Kendisi halen Medipol Üniversitesi'nde Fizyoloji Kürsüsü'nde öğretim üyesi. Beyin üzerine çalışmaları var.
Birlikte dinlendiğimiz tatil ortamı, değişik sohbetlere zemin hazırlayan özelliği ile aynı zamanda fikri bir zenginleşmeye de imkan hazırlamaktaydı.
“Sosyal Tutuşma”Cafer Bey'in orada yaptığı bir sunumun başlığı.
Tutuşma, bir insanın bir konuda zihinsel doyuma gelmesi - getirilmesi ve harekete geçirilmesi durumu. Bir tweet'inde mesela “Canlı bombalar beyni yıkanan ve madde bağımlısı haline getirilen tutuşturulmuş insanlardır” ifadesini kullanmış. Zaman zaman yazılarımızda geçen “mankurt” tiplemesi de bir tür “tutuşturulma” halidir.
Cafer Bey, “tutuşma” halinin tek insan için söz konusu olduğu gibi toplumlar için de mümkün olduğunu söylüyor ki “Sosyal tutuşma” ifadesi bunu anlatıyor.
Cafer Bey oradaki sunumunda, partilerin, ideolojik örgütlerin hep bir “sosyal tutuşma” gerçekleştirme çabası içinde olduğunu, bunun başarılması durumunda partilerin kitle tabanı oluşacağını ve iktidara gelebileceklerini, ideolojik örgütlerin de tutuşmayı gerçekleştirebilme ölçüsünde militan devrişeceğini, kitleleşme imkanına kavuşacağını belirtti.
Konunun dostlar arasındaki müzakeresi sırasında mesela “provokasyon – ajan provokatör” tanımlamaları da gündeme geldi ki, malum, provokasyon kışkırtma anlamına geliyor, ajan provokatör de, bir yapının görevli elemanının kitleleri suça kışkırtarak hadiseyi kriminal bir zemine sürüklemesi olayında devreye giriyor. Diyelim toplumsal bir protestonun herhangi bir kıvılcımla camların çerçevelerin yere indirildiği, kanın aktığı bir çatışma haline dönüştürülmesi, tam bir ajan – provokatör işidir.
Ancak “sosyal tutuşma” hali, pozitif atılımlar için de hayati önem taşıyor. 15 Temmuz bir sosyal tutuşma halidir. İnsanların ülke için savaşa gönderilmesi de, ne bileyim, bir lösemili çocuk için yardım kampanyasına katılması da, bir insanlık meselesi için eylem yapılması da ancak “tutuşma” ile gerçekleşebilir. Tutuşmayan kalb de sorunludur. Sevgili Peygamberimiz “Ürpermeyen kalbten sana sığınırım” diyor. Kalbin ürperme potansiyeli de, bir tür tutuşma potansiyelidir.
Siyaset ve tutuşma...
Bu denklem de hayatın gerçeği.
Toplumu tutuşturabilen siyasi hareket başarılı oluyor.
Bunun için toplumun tutuşma kodlarını okuyabilmek lazım. Programla, toplum önüne konan vitrinle, sembollerle, tekrar edilebilen, dillere düşen sloganlarla tutuşturma süreci yol alıyor.
Toplumu tutuşturabilen lider siyasette başarılı oluyor. Onun için siyasi mücadelede lider tayin edici rol oynuyor.
Cafer Bey, sunumunda bir de “tutuşmanın negatif hali”ne dikkat çekti. Yani öyle bir süreç işler ki, sizin toplumu tutuşturmak için devreye soktuğunuz malzeme, tersine bir işlev icra eder ve size yönelik toplumsal tepkiyi besler, karşıt bir tutuşma gerçekleşir. Hani deyim yerindeyse kendi kalenize gol atarsınız.
Bir müzik parçası, bir slogan, bir söz, bir davranış kitleleri tutuşturabilir, aynı şekilde gerçekleştiremediğiniz bir öfke kontrolü, soyutlayamadığınız eski bagajlar, kitlelerle ilişkiye ket vurabilir.
Türkiye'de siyaset hep sıcak bir alandır. Ancak bir süredir daha da sıcak bir siyasi atmosferi teneffüs ediyoruz. Belli ki önümüzdeki iki yıl, siyaseten çok daha sıcak günleri getirecek.
Kitleler nasıl tutuşacak?
Kim nasıl bir yürek – beyin yakalayabilecek?
Pozitif tutuşma – Negatif tutuşma...
Şükrü Hanioğlu'nun “Bir Türkiye – İki Türkiye”sinin tartışıldığı bir zeminde, sosyal tutuşmaların genel ülke çıkarına yansıması nasıl olacak?
Sonuç olarak şunu söyleyebilirim:
Keşke millet olarak ortak tutuşma alanlarımız çok çok olsa... ve;
Farklı siyasi kadroların sosyal tutuşma projeleri toplumu kamplaşma alanları halinde ayrıştırıcı nitelikte olmasa...