Dünyada birçok çatışma bölgesi var. Toprakları başka bir devlet tarafından işgal edilen yahut anayasal hakları fiilen çiğnenen azınlıklar, halklar var. Bu durum doğal olarak diaspora dediğimiz yapıları doğuruyor. Diasporanın önemi ve faydaları üzerine çok şey söylenebilir ancak benim gözlemlerim diasporası anayurttan daha aktif olan halkların başı beladan kurtulmuyor.
Ülkesinden farklı sebeplerle ayrılan ve görece daha gelişmiş/demokratik ülkelere gidenler anayurtlarıyla ilgili faaliyet yürütüyorlar. Şüphesiz diasporanın öncüleri yurtdışında kendilerinden sonra gelenlere kol kanat geriyorlar ancak anayurtlarında kalanlar adına yaptıkları faaliyetler kimi zaman sağduyudan uzak hale geliyor. Üstelik hatırı sayılır bir diaspora mensubu karşı olduğu rejimin/sistemin elemanı olarak yaşamını sürdürüyor.
Son dönemde Ermenistan'ın Güney Kafkasya'da barış içinde yaşama ihtimali varken Paris'te ve Kaliforniya'da yaşayan tuzu kuru diaspora üyeleri Erivan'a hükmederek büyük devletleri bölgeye çekmek için çalışıyorlar.
Diaspora eleştirisi için verecek çok misal var. Filistin diasporası da Ramallah ve Gazze arasında yaşanan sorunların ötesinde bulundukları ülkelerde farklı etkilerin altına girebiliyorlar. Şüphesiz Filistin halkının geleceğini merkeze alan aydınlar ve aktivistler de var ancak gelinen noktada Gazze'nin insansızlaştırılması için birçok paydaş ittifak etmiş durumda.
Türkiye'nin Filistin meselesine bakışı belli olmasına rağmen "İsrail'le ticaret durdurulsun" söylemi rasyonel bir zemine oturmuyor. Filistin halkının ihtiyacı olan birçok mamülün İsrail limanlarından ülkeye girdiğini bilmemek ayıp. Ancak mesele başka bir yöne sürükleniyor. İsrail-İran çatışmasının Suriye'de ve başka alanlarda sürdüğünü görmezden gelemeyiz.
İsrail güvenlik merkezli anlayışa sahip ve bugüne kadar kendisine düşman yaratarak sistemini muhafaza etmiş durumda. Netanyahu karşıtları Tel Aviv'de protesto yürüyüşü yaparken İstanbul'da polise "İsrail Askeri" diyen akıl(sız) acaba Likud Partisi'nin etkisinde mi?
Herhangi bir gazeteciyi, topluluğu yahut sivil toplum örgütünü hedef göstermiyorum ve suçlamıyorum ancak köşe yazarlarının, tv yorumcularının her seferinde aldanması ve bir hadisenin arka planını görmemesi normal değil.
Her devlet kendi çıkarları gereği rakip alanda sivil toplumu ve medyayı manipüle edecek faaliyetler içindedir. Çoğu zaman bu faaliyetlerin içinde yerli, yabancı aktörleri kullandığı gibi üçüncü bir ülkenin diasporasını da kullanır.
Küresel Hibrit Savaşın konvansiyonel cephelerinin açıldığı, vekil örgütlerle çatışmaların yayıldığı bir dönemdeyiz. Ukrayna'da Irak'ta, Suriye'de, Yemen'de, Gazze'de olanlar birbirinden bağımsız değil. Bunca olup biten arasında içerde yaşanan ve birden öne çıkarılan haber akışlarının arkasını görmek hiç de zor değil.
Gazze'de olup bitenleri anlamak için 2022'de faaliyete geçen Hint-İbrahim İttifakını (I2U2 Hindistan, İsrail, ABD, BAE) anlamak şart. Bu stratejik ittifakın ardından 9-10 Eylül 2023'te toplanan G20 Zirvesinde IMEC koridoru dayatıldı. 7 Ekim 2023'te ise aniden Gazze süreci başladı. Sonuç 32 bin sivil ölümü...
Gazze'de yaşananların faturasını Erdoğan'a kesmek için nöbet tutanlar hiç de az değilmiş.
Sanırım hakikate kafa yorması gerekenler sosyal medyada gürültü yapmayı, takipçi toplamayı ve hizmet ettiği yere fatura kesmeyi tercih ediyor.