Macron, göreve başladığında kendine peşin peşin verilen kredilerini müsrifçe harcadı. Siyasi bir liderlik kabiliyet ve geçmişi de olmadığı için sabun köpüğü kabilinden popülaritesi hızla söndü. "Fransa Cumhurbaşkanı olmak zor, her 10 günde bir Erdoğan'la konuşmak zorundayım" diyerek Batı'nın şımarık seçkinlerinin, Türkiye ve İslam düşmanlarının sempatisini kazanacağını zanneden ufuksuz siyaseti de farelerin mesken tuttuğu Paris'in alt yapısı gibi koku yaymaya başladı.
Arjantin'in Başkenti Buenos Aires'teki G20 zirvesinde yeni başlamış olan Sarı Yelekliler isyanına dair tavizsiz konuşuyor, ne pahasına olursa olsun geri adım atmayacağını söylüyordu. Paris'e döndüğünde manzaranın baş edemeyeceği boyutlarda olduğunu fark etti. Bu sefer öyle banliyölerden yükselen "kara öfke" değildi Paris'in sokaklarını yakan. Bu yüzden de 'Parizyenler'in göçmen nefretini arkasına alıp kimseye hesap vermeden kolayca bastırmak da mümkün olmadı.
***
Taksim Gezi Parkı'nda başlayan ve hükümet düşürme kalkışmasına dönen gösterileri 24 saat canlı yayınlayan, hendek terörünü sivil itaatsizlik eylemi olarak resmeden, FETÖ terörünü ise gazeteciler tutuklanıyor, medya susturuluyor yalanıyla haberleştiren Fransa basını, polisin orantısız şiddetini ekranlarına yansıtmaktan imtina etti. Tıpkı Almanya'daki Hamburg olayları ve benzerlerinde olduğu gibi kendi başlarına geleni sansürleyip Türkiye'deki çapulcuların vandalizmine alkış tuttular.
Etme bulma dünyası diye boşuna dememişler. Demokrasi ve basın özgürlüğünü siyasi ir silah olarak kullanan Batı'nın son sevimli buluşu Macron; Sarı Yelekliler isyanında etkili olduğunu düşündüğü sosyal ağlar ve TV programlarının demokrasi için bir zehir olduğunu söyledi. Ekonomi Bakanı da Ocak 2019 itibariyle sosyal medya mecralarının vergilendireceğini duyurdu.
Ne hoş!
Gezi kalkışması sırasında Türkiye'de en çok konuşulan konulardan biriydi Twitter ve Youtube'dan yayılan yalan haberler. Eski tarihli ve bambaşka ülkelerde yaşanmış olaylara ait fotoğraflar, sanki Gezi'de olmuş gibi servis ediliyor ve böylece sosyal medya toplumda infial yaratmak için kullanılıyordu. Bu ağlar PKK ve FETÖ'nün propaganda alanına dönüşmüştü. Türkiye güvenlik gerekçesiyle bu şirketlerden hakaret, yalan ve tehdit içerikli paylaşımları kaldırmasını istediğinde ise asla işbirliğine yanaşmadılar. Twitter Türkiye'de ofis açamaya davet edildi, şirket hem vergi ödememek hem de Türkiye'nin talepleri karşısında baskı hissetmemek için bunu kabul etmedi.
Türkiye'nin Twitter'la yaptığı görüşmede önüne konulan dosyadaki örneklerden biri de şahsıma yönelik bir paylaşımdı. FETÖ'nün yönettiği hesaplardan biri benim fotoğrafımı dağdaki bir PKK'lı terörist kadının fotoğrafıyla yan yana koyun "Halime Kökce PKK'lı bir terörist olduğunu türbanla gizliyor" şeklinde alçakça bir paylaşım yapmıştı. Operasyonel bot hesaplardan bolca paylaşılmıştı o tweet. Şirket yönetimi ise doğrudan hedef haline getirildiğim bu paylaşıma aldırış bile etmemişti.
***
İnsan düşünmeden edemiyor, Türkiye'nin başına gelenin onda birini yaşamadan demokrasiden bu kadar kolay vazgeçebilen bu ülkelerin Meclis'leri bombalansa ne yaparlardı kim bilir? İkiz Kuleler bombalandığından bu yana ABD tüm İslam coğrafyasında terör estiriyor. Bir DEAŞ saldırı yetmişti Fransa'nın OHAL ilan etmesine.
Tehdit, saldırı dışarıdan geldiğinde Batı'nın işi kolay çünkü. Yakıp yıkmak, işgal etmek meşru görülüyor. Batı'nın ezberi bu.
İsyan içeriden, kara değil beyaz Avrupalılardan geldiğinde Paris'in tag'larına duran dalgaları kesmek o kadar kolay olmuyor. Bastil'e yürüyen devrimcilerin aristokrasiyi aratan katliamlarının durması için üzerinden kaç Cumhuriyet geçmesi gerekti, baksanıza...
Fransa'da yaşananlar bütün Avrupa'yı içine alacak gelişmelerin habercisi belki de. Ve hazin ki Avrupa'da bu dalgaları kesebilecek tek bir lider dahi yok şu anda.