Hakaretin, küfrün, iftiranın ve ahlaksızlığın her türlüsünü gördük. Ama daha dünyaya gözlerini açalı bir iki saat olan Hamza Salih'e böylesine iğrenç ifadelerin kullanıldığına, lohusa annesinin iffetine dil uzatıldığına şahit olmak sosyal medya denilen gayya kuyusunun bir dibinin olmadığını gösterdi.
Öyle bir bataklık ki burası, ahlaksızlığın sınırı yok.
Gerçek hayatta çok ağır yaptırımları olan sözler burada vakayı adiyeden.
Yüzünüze edilse sonu karakolda bitecek hakaret ve küfürler burada edenin yanına kâr kalıyor.
Gerçek hayatta yumruk yumruğa girmenize yol açacak ve insanların ayırmak için yanınıza koşacağı durumlar burada binlerce beğeni alabiliyor.
Gerçek hayatta üç-dört kişi sizi bir yerde sıkıştırsa ve sosyal medyada işittiğiniz lafların onda birini etse suç çetesi olarak değerlendirilebilecekken burada bir iki saat içinde on binlerce kişinin saldırısına uğrayabiliyor, linç ediliyorsunuz ve eliniz kolunuz bağlı sineye çekiyorsunuz.
Sosyal medyada olan orada da kalmıyor pek tabii. Orada ne olduysa ertesi gün iş yerinizde, akrabalarınız, arkadaşlarınız arasında, sosyal çevrenizde duyuluyor. Bir iftiraya uğramış olabilirsiniz, bir yakıştırma ile dalga konusu edilebilirsiniz da en ağır hakaretlere maruz kalabilirsiniz...
Anne-babanızın, eşinizin, çocuklarınızın bu durumdan nasıl etkilendiği kimsenin umurunda değil. Çocuklarınızın okul arkadaşları, eşinizin iş arkadaşları bu olayı nasıl algılamış? İnanmış mı duyduklarına, yoksa durumunuza acımış mı? Çocuklarınıza ya da eşinize nasıl yansımış bu durum?
Sosyal medyayı gerçek hayattan ayıran bir şey var evet, o da gerçek hayatta uğradığınız saldırıların, size atılan iftiraların, işittiğiniz hakaretlerin hukuki sonuçlar doğurması ve üstelik daha sınırlı bir çevrede kalabiliyor olması.
Yani sosyal medyanın tahribat gücü çok daha fazla. Fakat buna rağmen henüz bir regülasyon söz konusu değil.
Kamuoyun önünde bir insansanız, siyasetçi ya da medya mensubu falansanız kendinizi savunma imkanına daha fazla sahip olduğunuz sanılmasın. Çok kolay bir şekilde "kamuya malolmuş insanların provakatif tarzda eleştirilebileceğine" dair bir 'hukuk' yorumunun kurbanı olabilirsiniz.
Esra ve Berat Albayrak çiftinin yeni doğan bebekleri üzerinden uğradıkları saldırı sosyal medyada hukuki düzenlemenin elzem olduğunu bir kez daha gösterdi. 4. kuvvet dediğimiz medyadan daha da kuvvetli bir platform sosyal medya. Çünkü sınır tanımıyor, küresel ve dünyanın en kalabalık ülkelerinden bile kalabalık bir trafik var bu mecralarda.
Hukuki düzenlemenin iki boyutu olmalı. Biri egemenlikle ilgili. Yavaş yavaş tüm ülkeler bu konuyla ilgili hukuki bir çerçeve belirlemeye çalışıyor. Türkiye de söz konusu platformların ofis açmasını, vergi mükellefi olmasını ve Türkiye'nin iç hukukundaki düzenlemeleri kabul etmesini ve işbirliği yapmasını istiyor.
Yoksa sosyal medya platformlarını karartmak değil kimsenin niyeti. Zira böyle bir imkan da yok zaten. Birini kapatsan diğeri var, çözüm değil yani.
Bu şirketler küresel ölçekte ekonomik büyüklük olarak ilk 10'a girmiş durumda ama vergi vermiyorlar, devletlerle işbirliği yapmıyorlar.
İkinci husus toplumsal ve siyasal hayatı etkileme gücü ile doğrudan ilişkili.
Türkiye Gezi Kalkışmasından bu yana dünyada sosyal medya üzerinden en çok operasyona maruz kalan ülke. Ayrıca çok sayıda vatandaşı sosyal medya üzerinden itibar suikastına, iftira ve hakarete uğradığı halde bu mecralardan olumlu dönüş alabilmiş değil. Vatandaşının hukukunu koruyamıyor yani.
Gezi'den bu yana sosyal medya Erdoğan karşıtlığının giderek nefret söylemine dönüştüğü bir operasyon üssü oldu. Muhalefet de buradan beslendi.
Bu yüzden de bir saat önce "Esra Albayrak'ın uğradığı saldırıyı kınıyorum" diye mesaj atan muhalefet liderleri bu mecralarla ilgili yasal düzenlemeden söz edilince daha içeriği ne bilmeden "sosyalmedyamadokunma" diye kampanya yürütmeye başladı.