Beşiktaş borcunu ödemediği ve yalan bildirimde bulunduğu için UEFA tarafından cezalandırıldı. Kulübü yönetenler ayıplı bir hata ettiler, bu cezayı aldırdılar!
Ancak yapılan hatanın ucu taa UEFA parasal ölçütlerini uygulamayı ertelemeye başlayan Ulusoy Federasyonuna değin varır. TFF’yi yönetenler, temel görevlerini yapa gelmediler. Günlük işlerle yetinip, kulüp şımartma ile sevimli görünerek ayakta kalmayı yeğlediler.
Bugün Türk futbolu parasal batakta ise ve olabileceği kadar olamamışsa, bunda, kulüpleri yönetenlerin sorumsuzluğu kadar; onları denetlemeyen, hataları hoş gören TFF başkan ve yöneticilerinin vurdumduymazlığı da vardır. Artık dibe vurduk. Takke düştü kel göründü.
Beşiktaş’a yönetici, futbol sorumlusu, ikinci başkan, başkan olmuş; Kulüpler Birliği Başkanlığı yapmış ve şimdi TFF Başkanı olan kişi müthiş bir kariyer sahibidir değil mi? Evet.
Ama o kişi aynı zamanda 109 yıllık bir kulübü sözüne güvenilmez hale getirerek lekelemiş kişi! Bu da ne yaman çelişki değil mi!
Bir kariyerine bakın, bir kulübü getirdiği yere bakın! Bu deneyimdeki bir başkanın kulübü, borç batağında ve yanı sıra borcunu ödememekten ötürü cezalandırılarak onur kırıcı bir durum yaşayan kulüp oldu! Ne üyeler, ne genel kurul, ne TFF, ne Devlet denetlemiş kulübü!
O baştan bu başa!
Demirören Beşiktaş’ın başını epeyce belaya sokmuş. İşi batırmış açıkçası.
Şimdi Beşiktaş’ın başından Türk futbolunun başına konduruldu.
Beşiktaş’ın düştüğü hallere Türk futbolunun düşmesinin önlemini alacak tepe kuruluş TFF. Acaba Demirören TFF’yi nasıl yönetecek?
Söz gelimi bir başkan, karşılığında hiçbir sporsal değer üretilmeyen yüz milyonlarca lirayı harcayıp, kulübü ‘ödenemez’ borçlar altına soktuktan sonra, hiç bir sorumluluk taşımadan ayrılabilecek mi?
Bu böyle sürecek mi?
TFF, acele bir çözüm bulmalı.
Denetim işletilmeli...
Hesap sorulabilmeli.
Bozuk düzen yıkılmalı.
Yıkılmalı da... Kiminle?
Zorluktan yarar çıkarmak
Fenerbahçe geçen yıl nasıl kulübün (takımın değil) içine sürüklendiği zor durumu, ‘yarar çıkaracak biçimde’ yönetti ise Beşiktaş da yurt dışı cezası ve parasal sıkıntının vereceği zararı ‘yarar sağlayacak’ bir derse çevirebilmeli.
Haftada tek maç oynayacak olmaktan avantaj sağlamalı. Geçen yıl geniş kadro gerekliydi. Çok oyuncu vardı. Ama hepsi oynatılamadı!
Beşiktaş geçen yıldan daha dar ve daha toy, ama tümü kullanılabilen bir kadro kurabildiğinde hem tasarruf eder, hem bir önceki yıldan daha kötü bir sonuç elde etmez. Püf nokta, cezaların, uzun süreli sakatlıkların olmaması ve bu dönemde hem kulübün hem takımın çok iyi yönetilmesidir.
‘Bilimsel’e gel!
Hürriyet’in haberine göre, İTÜ Fen-Edebiyat Fakültesi hocalarından Galatasaraylı Doçent Cevdet Cerit bir ‘bilimsel’ çalışma yapmış.
340 kişiye Fenerbahçe’nin ‘kollanıp kollanılmadığını’ sormuş.
Sonuç yüzde 32’lik çoğunlukla (108 kişi) ‘kollandığı yönünde’ çıkmış!
Oysa son 10 yıldaki 510’ar maçlarında G.Saray 84, Beşiktaş 83, Trabzon 78, Gaziantep 79, Fenerbahçe 73 penaltı golü atmış! Demek ki Fenerbahçe kollanmıyormuş!
Ve bu, bir ‘bilimsel çalışma’ imiş!
Bilim böyle bir tutarsızlığın kılıfı yapılamaz.
Bir kere, bir başka 340 kişinin içindeki çoğunluk başka bir kanıda olabilir.
İkincisi, penaltı kulüp formasına göre verilmez, sahada o andaki oluşum üzerine verilir. Bununla, genel bir kollanma kollanılmama değerlendirilmesi yapılamaz.
Penaltıyı hakem yanlışlıkla verdi ya da vermedi ise, bundan yapılacak çıkarım hakemin yeterliği ya da yetersizliği olur. Bir kulübün kollanılıp kollanılmaması olmaz.
Ayrıca, ayrıca... Çok penaltı kazananın ‘daha fazla’; az penaltı kazananın daha az kazanması da gerekebilirdi!
Böyle bir çalışmayı yapan ‘bilim insanlarını’ ve bir tutarsızlığı ‘bilimsel’ diye öne sürenleri kınıyorum.
Bilimsellik anlayışımız bu ise yandık ki ne yandık!