Türkiye hangi alanda %75 ile dünya birincisi oldu?
Enteresan bir araştırma geçti elime.
Soru şu: “Hangi milletler başarının % kaç kendi elinde % kaç dış etkenlere bağlı olduğunu düşünüyor?”
Tepede %75 ile Türkiye.
Bu şu demek, Türkiye’de her dört kişiden üçü sorumluluğu üzerinden atmaya endeksli yaşıyor. Sonuçları başkasına yüklemeyi seviyoruz.
PEKİ BU NASIL OLDU?
Filmi ne kadar geriye sararsak saralım, gider.
Taa 3 yaşımıza gidelim mesela.
Ayağımızı masaya çarptığımızda ağlamamızı durdurmak için “Al sana masa, al sana” diye masayı döven annemiz öğretti hatalarımızı başkasına yüklemeyi.
Haa, demek ki neymiş? Ne olursa olsun at karşındakinin üstüne. Ne hata yaparsan yap, bul bir sorumlu çık işin içinden.
Aldık bu bilgiyi gittik okula.
Önce ilkokul, sonra lise, sonra üniversite.
Aldığımız tüm iyi notları biz aldık. Kötülerin hepsinde ise hoca bize takmıştı.
Dahası biz kötü not aldığımızda açıklamamız belliydi; “Bütün sınıf kötü almıştı”.
Şahane bir icattı bu bu açıklama, anneyi-babayı sakinleştirmekte feci etkiliydi.
Çünkü anne-babalar çocuklarının başarılı olmasından daha çok, diğer çocuklardan daha başarılı olmasını istiyordu. Hele de tanıdık ailelerin çocuklarından.
Eğer onlar da başarılı olamadıysa çok da dert değildi kötü not.
Geldik oradan iş hayatına.
Başarılı bir iş yaptığımızda başarı bizimdi, fırça yediğimizde ise bahane belli; “Bu müdür bana takmış kafayı, tabii onun yerini almamdan korkuyor.”
Kolayını bulduk aslında işin.
Başarı buldun sahiplen, başarısız oldun sahip bul.
Etrafınıza şöyle bir bakın;
Ya sorumluluğu olmayan yetkililer ya da yetkisi olmayan sorumlular ama mutlaka şikayetçiler göreceksiniz.
Yaptığı işi en iyi yapmaya çalışmak yerine altındakilere rahat vermeyen, üstündekilerin de rahat vermediğinden şikayetçi binlerce insan.
Bazen hata yapıp iş dünyasının ağırlıkta olduğu yerlerde (Maslak, Levent) bir öğlen yemeği için restorana gittiğimde beşinci dakikada pişmanlıkla doluyorum.
Çok iyi okullarda okumuş, iyi giyimli yönetici hanımlar, beyler oturmuş masalarda ya birini çekiştiriyor, ya şikayet ediyor ya da faydasız geyikler döndürüyor.
Kendine hayrı olmayan insanların kurumlarını, o insanların yönettiği kurumların da ülkeyi kalkındırmasını bekliyoruz.
Daha çok bekleriz.
***
NE YAPMALI?
Ben kendi tarzını oluşturmaya çalışan bir köşe yazarı olarak sadece şikayet, sadece memnuniyetsizlik yazan, apartman yöneticisi Sabri Bey gibi gelene geçene laf atan biri olmak istemem.
Siz de yukarıda yazdığım profillerden biriyseniz aşağıdaki önerilerimi okuyun. Siz de yukarıdaki profillerden şikayetçiyseniz bu yazıyı onlara okutun.
1- Sorumlusun arkadaşım. Kendinden, çevrendeki herkesten sorumlusun. Sen işini iyi yaptın ama kurumunda aksaklık mı var? Düşüneceksin, üzüleceksin, dert edeceksin.
2- Sorumlusun arkadaşım. Eğer çalıştığın kuruma saygı duyuyor, o kurumu önemsiyorsan, hatta daha da yıllarca oradan ekmek yemek ve orası daha yıllarca binlerce insanı istihdam etsin istiyorsan, “akşam 6 dedim mi şarteli kapatırım” emeyeceksin.
3- Sorumlusun arkadaşım. Belki sana “Sen kendi işine bak” diyecekler ama direneceksin. “Bu memleketi sen mi kurtaracaksın?” diyecekler, EVET BEN KURTARACAĞIM diyeceksin.
4- Sorumlusun arkadaşım. Hataların olacak, insansın. Ama bunlarla yüzleşmeyi ve arkasında durmayı bileceksin. Hatalarının sorumluluğunu, -boyunu aşsa bile- üstleneceksin, kimseye kendi hatanın faturasını ödetmeyeceksin.
Araştırma kaynağı : PEW Global