Kamu Güvenliği Müsteşarlığı son on yılda gerçekleşen reformları ana başlıklar halinde bir kitapta topladı. Bu kıymetli çalışmanın adını da büyük bir isabetle Sessiz Devrim koydu.. Yabancı dillere çevirisi yapılmış olan bu kitabın şimdi bir de Kürtçesi olacak:
Şoreşa Bê Deng.
Sessiz Devrim’in kapsamı içinde hayata geçirilen demokratik adımların ve yasal düzenlemelerin mahiyetini kim hangi dili daha iyi biliyorsa o dilden okuyacak.
Kürtçe edebi metinler son yıllarda epey arttı. Sanat ve edebiyat alanında birbirinden güzel Kürtçe metinler okuyoruz. Ama siyaset söz konusu olduğunda aynı şeyi söylemek kolay değil. Siyasi ve sosyal araştırmaların Kürtçe metinlere dökülmesi gibi bir alışkanlığımız yok henüz. Oysa Kürtçe siyaset dilini de karşılayabilecek zenginliğe sahip bir dil.
Kamu Güvenliği müsteşarlığı bu alışkanlığa bence önemli bir katkıda bulunuyor. Sessiz Devrim’in Kürtçe’ye de çevrilmesi sevindirici. Zevkle ve merakla okuyacağım.
Şoreşa Bê Deng,’te Başbakan Erdoğan’ın Pêşkeş-Sunuş yazısı var. Bakan Beşir Atalay ve Kamu Güvenliği Müsteşarı Ulvi Saran’ın yazıları Teqdîm ve Destpêk (Başlarken) yine Kürtçe olarak kitapçıkta yer alıyor.
Türkiye’nin ‘sessiz devriminin’ yaşandığı on yılına tanıklık etmek demek, geçmişin netameli hafızası üzerinden yeni bir tarih bilinci, yeni bir siyasi algıyla son on yılı değerlendirmek demek.
Türkiye bence, düşünsel ve siyasi tercihler bakımından ikiye ayrılıyor.
Bugüne, yani sessiz devrim içinde olup bitenlere, geçmişin hafızası üzerinden bakanlar ve bakamayanlar.
Ben yaşadığımız sessiz devrime, kendimi ait hissettiğim ve payıma ne düşmüşse fazlasıyla aldığım acılı bir toplumsal hafızanın tarihi ve yaşanmışlıkları üzerinden bakıyorum. Böyle baktığım zaman da, son on yılda yapılanları itibarsızlaştırmak isteyenleri hiç anlayamıyorum. İçlerinde çok değerli dostlarım olmasına rağmen.
Biri bana Mesut Barzani’nin Diyarbakır’da Başbakan’la buluşmasını sorduğunda o hafızam dile geliyor işte. Ve diyorum ki, 1970 yılında dayım Şükrü Demirel-ki Türkçe bilmezdi, veya bilir konuşmazdı diyelim- 12 Mart sıkıyönetim mahkemesinde Mustafa Barzani’ye iki kamyon gızlavet göndermekten tutuklandı. Acaba yaşasa şimdi ne derdi, ne hisseder ne düşünürdü?
Baba Barzani’nin oğlu, Mesut Barzani, Başbakan Erdoğan tarafından, Kürdistan federe Bölgesinin Başkanı olarak ve hem de dayım Şükrü Demirel’in, babası Mustafa Barzani’ye gıslavet göndermekten yargılandığı şehir olan Diyarbakır’da karşılanıyor..
Kürtçe propaganda yapmak bir zamanlar yasaktı. Ve ben bu yasağı 2007 yılında Mersin’de yaptığım Kürtçe konuşma nedeniyle çiğnedim. Hakkımda 2008 yılında dava açıldı. Altı ay hapis ve beş yıl denetimli serbestlik cezası aldım. Bu cezalar kesinlikle konuşmanın içeriği nedeniyle değildi. Sadece ve sadece konuşmanın Kürtçe yapılmış olması nedeniyleydi. Sessiz Devrim bu yasakları sürdü süpürdü..
Bir örnek daha: Sessiz Devrimin, yani Şoreşa Bê Deng’in içinde yer alan 3. Yargı paketi olmasaydı, ben dahil, birçok Kürt aydını ve siyasetçi bugün cezaevinde olacaktı. Basın yoluyla işlenmiş suçlar kapsamındaki cezaların ertelenmesi olmasa, bir mitingde yaptığım konuşma nedeniyle aldığım üç yıl hapis cezasını şimdi kimbilir hangi cezaevinde çekiyor olacaktım.
Bu örneklere bakarak ‘Sessiz Devrim’in sadece Kürt sorununda yaşandığını düşünmeyin. Sessiz Devrim, AB müzakere sürecine büyük kazanımlar katmış bir on yılı ifade ediyor. Ulusal hukukun, evrensel hukuk normlarına göre yeniden düzenlenmesi, kadına ve çocuğa yönelik şiddetten tutun da, engelli haklarının BM sözleşmelerine göre yeniden düşünülmesi ve uluslararası bu sözleşmeleri Türkiye’nin onaylamasına varıncaya kadar kapsamlı bir devrimden söz ediyoruz.
Siverekli bir vatandaşa kamyon çarpmış, Siverekli yere kapaklandığı yerden doğrulup şöyle demiş kamyon şoförüne:
‘Bir zarar ziyanın var mı abi?
Statükodan hiç zarar-ziyan görmemiş yani hayatında kamyona çarpmamış olanların Türkiye’nin on yılda başardığı ‘Sessiz Devrim’i anlamaları o kadar kolay değil. Ama sayısız defa kamyonların altında kalanların yaşadığı trajediye tanıklık yapmış biri olarak Şoreşa Bê Deng’in dipten gelen dalgalarını o dalgaları mümkün kılan halk hareketinin ne anlama geldiğini bilmek benim için çok zor değil.
Yarın Ankara’da Rixos Otel’de Beşir Atalay ve Ulvi Saran’ın da katılacağı, Kamu Güvenliği Müsteşarlığının hazırladığı bir toplantı var.
Şoreşa Bê Deng kitabının tanıtımı bu toplantıda yapılacak.