Yeni teknik yönetmeni Önder Özen’in çok gol yemeyi alışkanlık haline getirmiş Kasımpaşa’ya kısa zamanda ne kattığı merak konusuydu. Bir merak edilen de Biliç’in’yorgunluk ve formsuzluk’ etkisinden sıyrılmış olması gereken takımını ligin ilk yarısındaki üst düzey çizgisine çıkarıp çıkaramadığıydı.
Kasımpaşa ilk yarı boyunca kendi alanında kabul etti oyunu ve topu kazandığında hızlı çıkmayı uyguladı. İkinci yarıda bundan vazgeçince, eskiye döndü!
Beşiktaş’ta geçmişteki yüksek oyun temposu, çabukluk, öne çıkma güveni henüz kazanılmamıştı. Rakibini hız ve beceri ile değil, hata yapmasını bekleyerek alt etmeyi amaçladı. Ancak bu uygulamada bazen çok tembelleşiyorlar. Rakibin hata yapmasını bekleyişleri uyanıkça olmuyor! Yana oynuyorlar, öne zorlamıyorlar! İlk yarıda bir kez ileri, araya oynamayı başardılar, Ba’nın golü geldi. Biliç, sakat Veli’nin görevini Tolgay’a, cezalı Gökhan’ın işini de Sosa’ya vermişti. Sosa’nın topu daha çabuk kullanması Gökhan’ı aratmadı. Tolgay’ın savaşçılıkta yumuşak oluşu Veli’yi akla getirdi. Tolga ve Cenk’in birlikte sakat olmalarıyla büyük şans yakalayan kaleci Günay’ı, Tünay’dan gelip gol olan topu önleyemeyişinden ötürü suçlamak zor. Babel’in vuruşlarına gösterdiği refleksleri iyi notuydu. Beşiktaş ikinci yarıya hücuma istekli başladı. Ve Motta’nın güzel vuruşu ile bir gol daha buldu. Hemen sonra gol şansı yakalayan Ba’yı düşürmesi Barış’ı da oyun dışı bırakınca bir avantaj daha yakaladı Beşiktaş. Eksilen Kasımpaşa, hem orta alan direncini yitirdi, hem de riske girip açılarak gol arayışına girişti. Beşiktaş bunu yeterince kullanamadı. Bir avantajı yitirmenin endişesini atamadan mücadeleyi sürdürdü, rakibinin durumunu kullanmaya zorlamadı kendini. Şampiyonluktaki umudunu sürdürmesi, maçın sonucu kadar önemli bir kazançtı.