Son bir kaç sezondur, Beşiktaş"ı böylesine deli fişek, "Tutmayın beni" diyen ihtiraslı bir futbolla başlangıç yaptığını hatırlamıyorum. Takımın tamamı; sanki kurgulanmış, ruhlarına hava pompalanmış bir düzenle ve coşkun hevesle oynuyormuş gibiydi... Kötü oynayandan vazgeçtim, vasat oynayan bile yoktu. Hele atılan goller, bir içim su gibiydi... Teknik ve estetik ustalıklıydı.
Olcay Şahan; hem savunmada müthiş, hem orta sahada yaratıcı, hem hücumda etkiliydi. Bu üç noktada birden başarılı olmak, her babayiğidin harcı değildir. Özellikle Demba Ba'ya attırdığı gol öncesi; topu rakipten kapmak ve ayakta kalmak adına verdiği mücadele, inanılmazdı... Gökhan Töre dersen; yırtıcı bir kartal gibi pike yaptığı anlardaki hücum becerisi ve markaj altındaki fiziksel direnciyle, Trabzon savunmasını çökertiyordu.
Hemen hatırlatayım, Trabzonspor arka arkaya yediği gol anlarında bile kötü değildi. Beşiktaş kurduğu presle rakibini prangalamış ve onları zaten kötü olmaya zorlamıştı. Bordo-mavili ekip; elini-kolunu-ayağını oynatamıyordu ki; Beşiktaş'la başa çıkabilsin... Devre bitene kadar ne olduğunu anlayamadılar bile!
***
İkinci yarı; Beşiktaş açısından ilki kadar görsel, şiirsel ve evrensel değildi. Çünkü Trabzonspor "Bu gidişe bir dur demenin" yollarını arıyordu. Yediği gollerin şokundan sıyrılmış, 2-0'ın rahatlığındaki Beşiktaş'a dişlerini gösterir olmuştu. Oyun dengelendi ama, golü yiyen gene onlardı.
Gökhan Töre'nin; iki arkadaşı bomboş pozisyondayken pas vermeyip şut atması, yanlış bile değil ayıp ötesi bir şeydi.