Bilmiyorum Camia bünyesindeki arkadaşlar, kaç zamandır “evlere ateş düşmesi”ni bekliyorlardı?
Dua-beddua her ne ise yapılmıştı ve onun geri dönmesi mümkün değildi.
Çünkü dua-beddua her ne ise, revaçta olan kanaat sebebiyle onun Peygamberimizin icazetinden geçmemiş olması düşünülemezdi!
En sonunda Soma’ya “ateş düştü!”
Fethullah hoca, bu ateşin kendisinin duasına-bedduasına giren ateşle ilgili olmadığını ifade etti.
Dün, Herkül. Org’un yöneticisi Osman Şimşek, sayın Gülen’in bu konudaki değerlendirmesini açıkladı. Zaman’a haber olarak yansıyan değerlendirmesinde sayın Gülen şu değerlendirmeyi yapmıştı:
“Hocaefendi’nin, musibetzedeler hakkında ‘müstahaklar’ demenin katiyen yanlış olduğunu vurguladığına dikkat çeken Şimşek, şöyle devam etti: “Muhterem Hocamız, ‘Bu türlü mülahazalar musibeti ikileştirir’ dedi ve ekledi: ‘Kim bilir, belki hepimizin başka başka günahlarımız vardır. Herkes kendi muhasebesini yapmalı ve kendi günahına tevbe etmelidir.”
Doğrusu buydu. Herkesin kendi günahları vardı ve herkes ona tevbe etmeliydi.
Ama, Camia’nın her ferdi öyle bakmıyordu. Özellikle “İlahiyat birikimi” olanlar, Kur’an bünyesinde arkeolojik kazılar yaparak, Soma ile güncel gelişmeler arasında irtibat kurmanın yollarını aradılar.
Bunlardan birisi Zaman yazarı Ali Ünal olu. Ali Ünal, pazartesi günkü yazısının başlığına “Musibete davetiye çıkarmak” ifadesini koydu. Daha bu başlıktan, Soma olayına nasıl bakıldığını anlamak mümkün olmaktaydı. Birileri “musibete davetiye çıkarmıştı!” Musibete davetiye çıkarmak dendiğinde, akla, kömür ocaklarındaki yanlışlıklar gelebilirdi ama Ali Ünal onu kastetmiyordu.
Akla, sayın Gülen’in dediği gibi mesela Ali Ünal’ın kendi günahları da gelebilir ve “Acaba Soma faciasında benim günahlarımın payı da var mı?” gibi bir soru sorulabilirdi ama Ünal onu da kastetmiyordu.
Ali Ünal, Soma olayının insanların günahları sebebiyle gerçekleştiğinden emindi. Günahlar dendiğinde de, Başbakan Erdoğan dahil Hükümetin yaptıkları akla gelmeliydi. Ama Erdoğan’ın günahları veya Hükümetin yapıp ettiklerinden dolayı neden Soma’ya ateş düşsündü ki?
Anlaşılan onu da pek izah edemedi sayın Ünal ve müthiş ilahiyat birikimini konuşturmaya devam etti.
Somalılar’ın “çoğunluğu” mahalli seçimlerde bu iktidara destek vermişti ve çoğunluk bir günah işlemişse, onun cezasını azınlık da çekebilirdi.
Bakın şu cümlelere:
“Cenab-ı Allah (c.c.), bir toplumla ilgili hüküm ve icraatında toplumun çoğunluğundan sonra sorumluluk ve temsil mevkiindekilere bakar.”
“Hz. Bediüzzaman da (r.a.), “Memur (sorumlu) olup da kanun namına kanunsuz hıyanet eden, ilişen, o memlekete, o biçare ahaliye bir umumî tokada vesile olur.” diye yazar.”
Çoğunluk, ah çoğunluk! İstanbul ne etsin şimdi, Ankara ne etsin, Konya, Kayseri ne etsin? Hatta Türkiye ne etsin? Acaba bu “çoğunluk günahı” sadece Soma’nın yaşadığı acıyla faturayı ödemiş olur mu? Ya da CHP’ye oy vermiş olanların sevabı Soma’nın dışındakileri kurtarır mı?
Ali Ünal devam ediyor:
“Kur’ân, helâk edilen kavimlerin aldatma, ahlâksızlık, ölçüde-tartıda hile yapma, zulüm, zalimlere körü körüne itaat, bol geçimlikle şımarma, fısk, ikazlara kulak asmama gibi sebeplerle helâk edildiğine vurgu yaparken, nefsi ruha, cebi, cüzdanı vicdana, mideyi kalbe, parayı ahlâka tercihten başka manâya gelmeyen “Çalıyor ama çalışıyor”la böyle bir iktidarı tercih edenler. Allah buyuruyor: “Zulmedenlere destek olmayın; yoksa size ateş dokunur.” Evet, Hocaefendi’nin duasıyla, “Allah, ülkemizi başka ve daha büyük felâketlerden korusun.”
Ali Ünal, “zulmedenlere ateş dokunur” ayetinin, tam da Türkiye’nin bugünkü durumuna işaret ettiğinden çok emin. Soma’nın da beklenen çok daha büyük felaketlerin küçük bir numunesi olduğuna adı gibi inanıyor.
Nasıl bakmalı bu zihin yapısına, doğrusu şaşıp kalıyorum. Kur’an ayetini getir, kendi durduğun yere göre bir olaya giydir, bu nasıl bir “Kur’an kullanımı!”, diğer ifadeyle “Din istismarı!” Sakın bu günah sebebiyle yaşamış olmayalım yaşadığımız acıları.