Bütün versiyonları dahil olmak üzere solcular Tayyip Erdoğan’dan hoşlanmaz. Her ne kadar, 1970’li yıllardan bu yana sloganlaştırdıkları ve simge haline getirdikleri değerlerle ilgili çözüm adımları, sol iktidarlar tarafından değil, Tayyip Erdoğan’ın iktidarı döneminde atılmış olsa bile.
Mesela, Nazım Hikmet CHP iktidarı döneminde zindana tıkılmıştır.
Ama, AK Parti iktidarında Nazım’a vatandaşlık hakkı verilmiştir. Yine solun en büyük özlemi olan 1 Mayıs’ın resmi bayram haline gelmesi AK Parti iktidarına nasip olmuştur.
Fakat yine de sol, AK Parti iktidarını ve Tayyip Erdoğan’ı sevmez. Çünkü sol, kendi değerleri konusundaki iddialarında bile hiçbir zaman samimi olmamıştır.
Dahası, solun bütün fraksiyonları toplumun değerleriyle her zaman çatışma halinde olmuştur ve de savaşmıştır. Bu yüzden de, sol düşünceden doğan siyasi partilerin hiçbiri toplumun teveccühüne mazhar olamamıştır.
Solun Başbakan Erdoğan’dan hoşlanmamasını izah etmek mümkün. Çünkü, dünyadaki bütün sol düşüncelerin aksine, Türkiye’deki sol kendi toplumunun değerleriyle buluşmayı değil, savaşmayı sever.
Ancak, bazı İslamcı ve ‘sağ gelenek’ten gelen yazarların AK Parti iktidarından mutsuz olmalarını izah etmek biraz zor.
Mesela, Ali Bulaç’ın hemen bütün yazılarında AK Parti iktidarı neredeyse bir kötülük nesnesi olarak değerlendirilmektedir.
Ali Bulaç’a göre; AK Parti Kürt sorunu konusunda adım atmamıştır, ‘askeri vesayet’i geriletmemiştir. Gayrimüslim vakıflarını iade etmemiştir. “Takip ettiği iktisat politikalarıyla zengin sınıfları semirtip orta sınıfı” zayıflamıştır. Kibir içindedir.
Ali Bulaç’ın bu değerlendirmelerinin, toplumda bir karşılığı olmadığını artık sokaktaki insan bile biliyor. Çok uzağa gitmeye gerek yok. Mesela, 2012 Türkiyesini ‘90’lı yıllardaki koyu ‘vesayet’ şartlarıyla karşılaştırdığımızda bile aradaki farkı rahatlıkla görebiliriz. Kürt sorunu konusunda alınan mesafeyi, yok saymak, bir kere insaf ve izan ölçüleriyle bağdaşmaz. Bu konuda en son, Kürtçenin ‘seçmeli’ ders olarak müfredata girdiğinin altını çizelim.
Elbette daha atılması gereken adımlar var. Ancak, Kürt sorunu konusunda ‘yapılması gereken her şey yapılmıştır’ dediğimiz anda bile PKK’nın, terörü bitirmeyeceğini bilelim.
Ali Bulaç’ın hangi Saiklerle ve ne tür bir sıkıntıyla AK Parti’yi yerden yere vurduğunu ben açıkçası anlamakta güçlük çekiyorum.
- Peki, askeri ve yargısal vesayetin geriletildiğini inkar etsek,
- 10 yıl önce telaffuzu bile sakıncalı olan Kürtçenin seçmeli ders olarak müfredata girdiğini görmezden gelsek,
- Üniversitelerde başörtüsü yasağının kalktığını, İmam-Hatipler’e uygulanan ‘kat sayı’ işkencesinin bittiğini bir aldatmaca olarak görsek,
- Ekonomide Türkiye’nin dünyada parmakla gösterilen başarılı ülkelerden biri haline geldiğini, ‘sosyal devlet’ olgusunun ilk kez ete kemiğe büründüğü gerçeğinin, üretilmiş bir yalan olduğuna inansak, acaba Ali Bulaç mutlu olur mu?
Ergenekon yargı önüne çıkarılmasaydı, darbe planları yargısal hesaba çekilmeseydi, İmam-Hatipler’in önü açılmasaydı, askeri vesayet aynen devam etseydi, faili meçhuller devam etseydi, herhalde Ali Bulaç daha mutlu olacaktı. Ama oldu bir kere. ‘Yeni Türkiye’ ile bazılarına rahatsızlık verdiğimiz için özür dileriz...