Evlatlarını terör örgütünün elinden kurtarmak isteyen annelerle, ilkin "Çözüm Süreci' kapsamında il il ziyaret ettiğimiz Doğu Anadolu Bölgesinde tanışmıştım... Muş'ta, Bingöl'de, Bitlis'te, Hakkari'de, Ağrı'da, Van'da; "baharın gelmesinden korkuyoruz, baharla birlikte dağa çıkarılmalar başlar, oysa biz, evlatlarımızın teröre karışmasını istemiyoruz" diyen anneler gözleri yaşlı, elleri kalplerinin üzerinde telaşlı, çözüm sürecine bin bir umutla sarılmışlardı...
Ne yazık ki, terör örgütü barış sürecini dinamitleyerek, işi "halk savaşı açmaya" kadar vardırınca, her şey daha kötü hale gelmişti. Çözüm Süreci, devletin projesiydi, çatışma çözümüne odaklıydı. Hâlbuki bundan 3 yıl önce, dağa kaçırılan annelerin isyanıyla Diyarbakır'da HDP önünde başlayan sivil eylem ise, devletin bir projesi değildi, ardında bir dernek veya kurum da yoktu, yüreği yanan annelerin, babaların başlattığı ve bir damla olarak doğup adeta bir denize dönüşen, gönül hareketiydi...
Evlat nöbetiyle birlikte, annelerin sebatkar gücünü bir kez daha tüm dünyaya ispat etti o analar. Yaz demediler, kış demediler, bazen yakıcı güneşin alnında, bazen karın, dolunun, yağmurun sert yağışı altında, gün geçtikçe büyüdüler, çoğaldılar, bir mum aleviyken şimdilerde dolunay kadar parlak haldeler ve terörün o kapkaranlık gecesine ışık tutmak istiyorlar. Bir çıkış yolu, bir kurtuluş yolu arıyorlar onlar. Evlatlarının terör tarafından sömürülmesine artık yeter diyen analar!
Gönül; kalbin de ötesinde bir kelime, kalbin ruhu gibi, kalbin zihni, kalbin harekete geçen ve geçirten gücü gibi çok büyük bir kavram... İşte evlatlarını geri isteyen anaların gücü de gönüllerinden kopup gelen bir güç. Orada, bilek gücü yok, orada para-pul işlemez, orada siyaset yok, orada pazarlık yok. Annelerin gönüllerinden yükselen bir isyan bu...
Aynı zamanda, dünya tarihine geçecek, çok önemli bir kadın hareketi... Teröre ve çatışmaya karşı verilen bu mücadelede başı çeken, omuzlayan bunu 3 yılı aşkın bir zamandır, ısrarla sürdürenler kadınlardır... Niçin kadın dernekleri, platformlar, feminist dünyanın ilgisini çekmiyorlar sorusuna gelince, işte orada derin bir nefes almak gerekiyor...
Çünkü Evlat Nöbeti tutan kadınların eylemi, feminizmin iki yüzlülüğünü de ortaya çıkartan bir meydan okumaya dönüştü. Onlar ısrarla barış dedikçe, evlatlarını istemeye devam ettikçe, feminist çevrelerin suskunluğu, arttıkça arttı... Kaplumbağaların, zeytin ağaçlarının, kumsalların haklarından, hukukundan bahsedenlerin, sıra dağlarda baskı altında sömürülen çocukların sesini işitmeye gelince nasıl da kör, sağır ve dilsiz olduklarını da deneyimledik bu süreçte... Evlat nöbeti, Türkiye'deki sol'un (aslında sol geçinenlerin) feminist hareketlerin ve çevreci grupların fiyaskolarını, yüzlerine vurmuştur...
Dün Nevşehir'de düzenlenen "1. Uluslararası Evlat Nöbeti Aileleri Kongresi"nde, medya mensupları, sivil toplum hareketleri, dernekler, sanatçılar, yerli yabancı gözlemciler, 1223 gündür evlatlarını terörizmin şerrinden kurtarmak isteyen ailelerle bir arada idi... Prof. Adem Palabıyık, Mustafa Çınar ve Medya Platformu'nun daveti ile toplanan katılımcılar, tüm dünyaya toplumsal barış mesajı verdiler...
İç İşleri Bakanı Süleyman Soylu, meseleye insan kaynağı kaybı olarak da yaklaştıklarını söyledi. "Terör sadece bizi birbirimize düşüren bir anlayış ortaya koymadı. İnsan kaynağımızı da elimizden çekip aldı. Ümidimizi, geleceğimizi elimizden çekip aldı." dedi.
Terörü bir güvenlik meselesi olmasının yanı sıra, yol açtığı tüm sosyolojik kayıplarla birlikte düşünmek gerekiyor...