Meydanlara yine puslu bir hava hakim olmaya başladı. Dün Gezi adı altında, bugün başka hassasiyetleri kullanarak birileri ortalığı kana bulamaya çalışıyor. Yaşadığımız ülkenin belki de en hassas fay hattı üzerinden yeni bir kaosa kapı aralanmak isteniyor.
Bir ülkenin hassas noktaları, fay hatları, eğer onları normalleştirme konusunda zamanın ruhuna uygun adımlar atamazsanız, daima başkalarının hedefidir. Adı bugün Kürt sorunu olur, bir başka gün mezhep üzerinden devam eder; fark etmez.
Kuşkusuz son günlerde yaşanan olayların, kendi iç sorunlarımız ve gündemimiz üzerinden olduğu kadar, dünya üzerinden de okunması gerekiyor. Sözgelimi Başbakan Tayyip Erdoğan’ın çok kritik bir Almanya seyahatinden hemen önce bu olayların ortaya çıkması asla tesadüf değil.
Ziyaret edilen ülke orada yaşayan milyonlarca insanımız üzerinden zaten yeterince önemli. Ama bu ülkenin aynı zamanda çok açık ve pervasız biçimde Türkiye’de mezhep ayrımı üzerinden operasyonlar yapması ve bu yöndeki faaliyetlerin teröre dönüşmesine verdiği destek, hafife alınacak boyutları çoktan aşmış durumda.
***
Bazı aklı evvellerin hala ‘Masum bir başlangıçtı, sonra kontrolden çıktı’ gibi sözlerle hafifletmeye çalıştığı Gezi operasyonu, düpedüz bu ülkenin organize ettiği bir hamleydi. Nitekim özellikle İstanbul sermayesinde kendisine yakın olan kesimleri de içine alarak hayli ilginç bir muhalefet denklemi oluşturuldu.
Şimdi sokaklara taşınmak istenen ve ne yazık ki şu ana kadar iki cana mal olan olayların, az önce söz ettiğimiz parantezin dışında okunması imkansız. Bu yine apaçık bir operasyon ve hedefi de Erdoğan liderliğindeki Türkiye’nin yükselişi.
Gelişmeleri bu kadar hızlandıran bir diğer iç dinamik, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin giderek yaklaşması. Türkiye’nin yakın geleceğe nasıl bir siyasi mimariyle gireceği, daha net bir ifadeyle, Tayyip Erdoğan’ın yoluna hangi zeminde devam edeceği, sanıldığından çok daha büyük bir dikkatle takip ediliyor.
***
Bir önceki yazıda Rusya’nın Çin’le yaptığı dev enerji anlaşmasını konu alarak, bu sürecin en fazla etkileyeceği ülkeler arasında olduğumuzu ifade etmiştim. ABD ve Rusya arasında giderek daha ilginç hale gelen siyasi ve entelektüel atışmanın, yakın geleceğin kodlarını bize sunduğunu dikkate alırsak, Türkiye’nin yeni siyasi pozisyonu/duruşu üzerine de başlangıç konuşmaları yapabiliriz.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Moskova’daki bir güvenlik konferansına yolladığı mesajdaki şu cümlelere dikkatinizi çekmek istiyorum:
‘Uluslararası sistemde yeni siyasi merkezlerin oluşumu ile ilgili süreç devam ediyor. Ancak bununla beraber küresel istikrarsızlık da artıyor. Biz Avrupa ve Atlantik bölgesinde istikrarlı, güvenli ve barış içinde bir alan oluşturma konusunda başarılı olamadık.’
Mesajın devamında Putin, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da tansiyonun yüksek olduğunu, Afganistan’daki gelişmelerle bağlantılı olarak ciddi risklerin ortaya çıktığını belirterek üzerinde çokça tartışmamız gereken bir cümle kuruyor:
‘Modern meydan okumalar ve tehditlerin, arkaik jeopolitik oyun mantığı ile kendi metot ve değerlerini zorlayarak ya da renkli devrimlerle sonuç alamadığı ortada.’
Sokakları, ülkemizde ne kadar demokrasi olup olmadığı üzerinden okuyabilirsiniz. Bu da bir tercihtir. Ama bu yaklaşımlar, sizi doğrudan içine alan yeni ve büyük değişimde nasıl rol alacağınız katkı sağlamaz; aksine sizi kukla haline getirir.
Böyle bir dönemde Türkiye’nin, birileri tarafından inatla ve ısrarla güçlü liderlikten arındırılmak (!) istenmesi ne kadar garip bir tesadüf, öyle değil mi?