Dünya, İsrail'in devam eden işgali ve sivillere yönelik saldırılarıyla birlikte olası bir ateşkesi tartışırken, diğer taraftan Alman askerlerinin konuşmalarının Rusya tarafından sızdırılması ve Finlandiya Cumhurbaşkanı'nın nükleer caydırıcılığın önemini vurgulaması gibi gelişmeler, küresel nükleer tehdidi yeniden gündeme getiriyor.
Buna karşın, Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Zaharova ' Eğer Amerikan nükleer silahları Kuzey Avrupa'da ortaya çıkarsa bu silahları alan ülkelerin güvenliği sadece zayıflamakla kalmayacak, aynı zamanda açıkça zarar görecektir' ifadeleri, nükleer silahların yayılmasının ve özellikle ABD'nin nükleer silahlarını Kuzey Avrupa'ya konuşlandırmasının, bölge ülkelerinin güvenliğine ciddi zararlar verebileceği konusunda uyarıda bulunuyor. Benzer şekilde, Putin, 2024'te yaptığı yıllık konuşmada Batı'nın Ukrayna'ya doğrudan müdahalesinin nükleer çatışmaya yol açabileceği tehdidinde bulunmuştu.
Nükleer savaş tehlikesi uzun süredir dünyanın başında Demokles'in kılıcı gibi asılı duruyor. Ancak Soğuk Savaş döneminde var olan ve o dönemi gerilimsiz tutan sınırlı önleyici tedbirler artık geçerliliğini yitirdi. Nükleer güç sahibi ülkelerin sayısı artarken, bu konudaki temkinlilikleri de azalmakta. Bu durum, gelecekteki potansiyel tehditleri ve bunların nasıl yönetilebileceğini yeniden değerlendirilmesini gerektiriyor.
ABD'nin, II. Dünya Savaşı sonrası Sovyetlerin Avrupa'daki genişlemesiyle karşı karşıya kaldığı durum, bugün nükleer silah sahibi Kremlin ile doğrudan bir çatışma riskine girmek ya da nükleer saldırı tehdidini göz ardı etmek arasında kalan zorlu bir tercihi hatırlatıyor.
Bilindiği üzere, bu anlaşmalar, özellikle Soğuk Savaş döneminde, ABD ve Sovyetler Birliği arasındaki stratejik nükleer silahların kontrolü ve azaltılması konusunda önemli adımları içeriyordu. Soğuk Savaş dönemi, ABD ve Sovyetler Birliği gibi iki ana kutup arasında belirgin bir çatışma ve rekabet dönemiydi. Ancak günümüzde, uluslararası ilişkiler sahnesi çok daha karmaşık bir yapıya dönüştü. Artık dünya, birden fazla büyük gücün rekabet ettiği bir ortama sahip. Bu büyük güçler arasında ABD, Türkiye, Hindistan, Çin, Rusya, Avrupa Birliği ve diğer birçok aktör bulunuyor.
Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi, dengeli bir yaklaşım ve diplomatik çözümler arayışı önem kazanıyor. 2010'da Moskova ve Washington arasında imzalanan STAR (Stratejik Silahların Azaltılması)anlaşması, dünyanın en büyük iki nükleer gücünün sahip olabileceği nükleer savaş başlıklarının sayısını sınırlıyordu. Rusya Dışişleri Bakanlığı, Yeni START anlaşması çerçevesinde Rusya'nın 517 ve ABD'nin ise 651 kıtalararası balistik füze, denizaltı balistik füze ve savaş uçağına sahip olduğunu açıklamıştı. Bu anlaşmanın süresi 2026 yılında sona eriyordu. Ancak, Putin 2023 yılında, ABD ile imzalanan ve kıtalararası nükleer balistik füze kabiliyetlerini dizginlemeyi amaçlayan Yeni START'taki katılımını askıya aldıklarını duyurmuştu. Ayrıca, Putin, Ukrayna'ya verilen desteğin sonlandırılmasını ve Yeni START anlaşmasına Fransa ve İngiltere'nin de dahil edilmesi gerektiğini talep ettiği bir konuşmada ABD'yi eleştirmişti.
Bu süre zarfında, artan küresel belirsizlikler ve jeopolitik dinamiklerin evrimi göz önünde bulundurulduğunda, dünya liderlerinin diplomatik çözümlere yönelmek yerine teknolojik açıdan üstün silahlar geliştirerek karşılık verdiği görülüyor.
En son nesil nükleer teknoloji hala tarifsiz bir yıkım potansiyeline sahip. Hatta gelecekte yapay zekâ, insan müdahalesine gerek kalmadan savaşları otomatikleştirebilir. Soğuk Savaş döneminin iki kutuplu yapısı, artan sayıda büyük gücün ortaya çıkmasıyla daha karmaşık bir rekabete yol açtı. 1960'lar, 70'ler, 80'ler ve 90'ların başında, dünya genelinde insanlar nükleer tehlikenin farkına vardıkça, değişim talep eden etkili bir seçmen kitlesi ortaya çıktı ve nükleer silahların atmosferde denenmesini engellemişti. Düşman ülkeler birbirleriyle konuşmaya başladılar ve böylece kazara kullanımın önüne geçtiler.
Günümüzde, küresel nükleer tehdidin yönetilmesi için benzer bir uluslararası iş birliği ve anlaşmaların sürdürülmesi gerekiyor. Nükleer silahların kontrolü ve azaltılması, tüm dünya için önem taşıyan bir konu olmaya devam ediyor. Bu nedenle, uluslararası toplumun, nükleer silahların yayılmasını önlemek ve dünya barışını korumak için bir araya gelmesi ve etkili çözümler üretmesi büyük önem taşıyor.