29 Haziran 2013 Cumartesi
Bu hafta gösterime giren Dünya-Yeni Bir Başlangıç, konusuyla Star Wars gibi kült bir bilimkurgu olmaya aday. Başroldeki baba-oğul Will Smith ve Jade Smith’in Umudunu Kaybetme filmindeki kadar başarılı bir performans sergiledikleri söylenemez ama ortaya eğlenceli bir film çıktığı kesin.
BİLİMKURGU tür olarak çok geniş bir alana yayılıyor. Dikkat ederseniz B türü filmlerin büyük bir kısmı bilimkurgudur. Hatta Türk sinemasının en bilinen B türü filmi Dünyayı Kurtaran Adam bile sonuçta bilimkurgu. Bunları niçin söylüyorum, türün aslında çok riskli bir yapısı olduğunu anlatmak için… Kesinlikle çok dikkatli öykülendirilmesi ve ne kadar hayalgücüne dayanırsa dayansın mantıkla bağlarını sıkı sıkıya kurması gerekir. Çünkü iyi bir bilimkurgu kendini ciddiye alan bir öyküye sahip olmalı. Gösterime giren Dünya-Yeni Bir Başlangıç/ After Earth’ü de bu yüzden merakla bekledim.
Yaz ayları Hollywood’un büyük bütçeli filmlerini vizyona soktuğu dönem. Birkaç haftadır görüyoruz; World War Z, Man of Steel, Iron Man 3... Her hafta bir Hollywood bilimkurgusu. After Earth ise serinin devamı. Kadro mükemmel! Yönetmen Sins, Village, The Last Eirbender filmlerini de çeken M. Night Shyamalan ve Will Smith ile oğlu Jade Smith başrollerde. Ünlü şarkıcı Lenny Kravitz’in kızı Zoe Kravitz ile Sophie Okonedo yardımcı rollerde. Böyle bir kadrosu olan filmden çok şey beklersiniz. Özellikle baba oğul Smithlerin birlikte rol aldığı The Pursuit of Happyness/ Umudunu Kaybetme filmini hatırlarsanız beklenti daha da büyür. Ama filmi seyrettiğinizde hayal kırıklığına uğruyorsunuz. Jade Smith ergenliğin bütün çirkinliğini üstüne toplamış. O şirin çocuk gitmiş kendini kanıtlamaya çalışan cırtlak sesli bir ergen gelmiş yerine. Will Smith de oğlunun performansını parlatmak için kenara çekilince meydan Jade’e kalmış ve hiç de iyi olmamış…
Filmin konusunu kısaca özetlersek, uzay gemileri düşen genç Kitai Raige ve efsanevi babası Cypher, insan ırkının kaçmasından 1000 yıl sonra dünyaya ayak basmıştır. Cypher yaralı olduğu için Kitai’nin yardım çağrısı yapmak üzere tehlikeli bir yolculuğa girişmesi gerekir. Eğer eve dönmek istiyorlarsa, baba ve oğulun birbirine güvenmeyi ve birlikte çalışmayı öğrenmesi gerekmektedir. Yani bir baba-oğul hikayesi ağırlıkta görünüyor. Ama filmin asıl senaryosu o kadar grift ki baba-oğul hikayesine odaklanınca öykü kuş gibi kalmış. 1000 yıldır başka gezegende yaşayan insanların tek silahı ucundan bıçak çıkan bir mızrak! İnsanları yok etmek için uzaylılar tarafından üretilen yaratık, filmde yüklenen rolü ve karanlığı dolduracak kadar başarılı değil. Bu arada bu yaratığı üreten uzaylılar filmde hiç yok. Filmden çıktıktan sonra bu eksikliklerin şaşkınlığını yaşarken ‘Basın bültenini de bir okuyayım’ dedim. Ve olay orada patladı. Bültende anlatılan hikayeyi filmde algılamak mümkün değil.
KEŞKE SPİELBERG ÇEKSEYDİ
Aslında öykü gerçekten kült olabilecek kadar iyi. Bütün o mızrağın, karakterlerin renklerinin hikayede sebepleri var. Mesela insanlar dünyanın yok olmasına bilimsel buluşların neden olduğunu düşündükleri için daha ilkel ve çevreci bir denge kuruyorlar yeni gezegenlerinde. Öyküde insan toplumunun kendi arasındaki çatışma var. Bunlar öyküye derinlik katıyor ama filmde bunların hiçbiri yok. Filmdeki hayal kırıklığının en büyük sebebi böyle kült bir hikayeyi, George Lucas, James Cameron veya Steven Spielberg gibi daha popüler bilimkurgulara yatkın isimler yerine neredeyse bağımsız bilimkurgu diyebileceğim filmlerin yönetmeni olan Shyamalan’ın çekmiş olması. Çok iyi bir film hatta Star Wars veya Avatar gibi bir yapım olabilecek öykü, Smithlerin baba-oğul birlikteliğinin kurbanı olmuş.